Kılıçdaroğlu’nun emperyalistlerle imtihanı (2)
Erdoğan’a ‘Başçalan, Hırsız ve Başhırsız’ dediği için hâkim karşısına çıkan Kılıçdaroğlu’nun, işlediği bir suçtan ötürü kendisini savunmak için değil, işlenen suçları kayıtlara geçirmek, hesabını sormak ve tarihe not düşmek için geldiğini belirten sıra dışı çıkışındaki çelişkileri konu ediyoruz.
Kılıçdaroğlu’nun 25 sayfalık tarihe not düşme iddialı, heyecanlı, Dreyfus davasını çağrıştıran saptamalarını, genel başkanken AKP’nin değirmenine su taşıyan uygulamalarını, sahicilikten/inandırıcılıktan/güvenilirlikten uzak siyasetini ve dolayısıyla sözde savunmayı zayıf düşüren bazı noktaları gerekçeleriyle önceki bölümde ele almıştık.
Kılıçdaroğlu’nun AKP ekonomi politikalarına nasıl payanda olduğu; CHP’nin örgütsel dinamiklerini nasıl körelttiği, hak/hukuk/adalet deyip partisinde ne demokrasi ne adalet bıraktığı da bu bölümün çerçevesidir.
2001'de dönemin başbakanı Bülent Ecevit'in Kemal Derviş için, "En büyük pişmanlıklarımdan birisidir. O şeytani hesaplar içerisindeydi!" saptamasını hatırlatarak başlayalım…
Deniz Baykal’ın 2002’de Derviş’i milletvekili yapmasını, CHP’nin ta o zaman bile egemen güçlerin etkisinde olduğunu da gözden kaçırmayalım.
AKP 2002’de beklenmedik şekilde tek başına iktidara gelince CHP’de görevi tamamlanmış sayılan Kemal Derviş, 2005 yılında Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Başkanı yapılıverdi, sizin o egemen güçleriniz tarafından Kemal Bey.
TBBM’deki görev süresinin bitmesini dahi beklemeden Türkiye’den ayrılan Derviş’in, Türkiye’de bakan olarak göreve geldikten üç gün sonra yani 16 Mart 2001 tarihinde Hazine Müsteşarı yaptığı, kendisi ile 16 ay çalıştığı Faik Öztrak’a, “Türkiye’nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”nın uygulanması ve uluslararası kuruluşlarla müzakerede koordinasyonu sağlama görevi verdiğini de hatırlayalım.
Türkiye’nin dışa bağımlılığını pekiştiren, ülke ekonomisinin iç dinamiklerini körelten bu ekonomi programının müellifi Kemal Derviş ve yardımcısı ise Faik Öztrak’tır.
Elbette bugün yaşanan ekonomik krizden Derviş programını iştahla 22 yıldır uygulayan AKP sorumludur ama programın temel taşlarını döşeyenler de unutulmamalıdır.
Hadi Derviş misyonunu tamamladı gitti, peki Faik Öztrak neden önce Baykal döneminde, 2007’de milletvekili ve sonrasında beş defa Kılıçdaroğlu eliyle Tekirdağ’dan, hem de 1’nci sıra kontenjandan milletvekili seçtirildi?
Hey, Kemal Bey, bu Faik Öztrak’taki kerameti nasıl açıklıyorsunuz, yahu bu beş dönem imtiyazlı milletvekilliğinin arkasında ne var bilmek isteriz.
O sizin güya rahatsızlık duyduğunuz egemen güçlerin/emperyalistlerin bu Faik Öztrak’ı yanınızda tutarak Derviş programının uygulanmasında CHP’yi sözde muhalif parti konumuna getirdiklerini göremeyecek kadar akıl yoksunu olamazsınız. Fakat güç odaklarıyla işbirliği yaptığınızı anlayamayacak kadar da aptal sanmayın bu milleti!
Faik Öztrak’ın, ideolojik özelleştirmelere Derviş müridi konumunda kökten karşı çıkması elbette mümkün değildi.
Ancak, 17 yılda özelleştirme programında 62 milyar dolarlık kamu varlığının satıp savıldığı, TELEKOM’dan petrol dağıtım şirketlerine, şeker fabrikalarından çimento fabrikalarına satılmadık bir şey bırakılmadığı, elde bir şey kalmayınca da Hazine’nin taşınmazlarının, arazilerinin satışa çıkarıldığı yönündeki Öztrak heyecanlı tespitleri, muhalefet yapıyormuş gibi gevelemeleri, zat-ı şahanelerinizi hiç rahatsız etmedi. Kulağınızın üstüne yattınız hep.
Şimdi kalkmışsınız AKP iktidarında ülkenin ekonomik açıdan egemen güçlerin güdümüne girdiğini söyleyerek şov yapıyorsunuz.
Uluslararası güçler tarafından Türkiye ekonomisini dışa daha bağımlı kılma görevlisi Kemal Derviş'in bütün faaliyetlerinde yancısı Faik Öztrak’ı kontenjandan beş dönem milletvekili yapan, sürekli MYK’da tutan, parti sözcüsü konumunda sözde ekonomi analizleriyle kök sorunları örtbas ederek AKP’nin Derviş programını rahatlıkla uygulamasına izin veren de siz değil misiniz Kemal Bey?
Bakın bunu da unutmadık: olası bir CHP iktidarında Derviş’e ekonomiden sorumlu bakanlık teklif etmediniz mi?
2015 Haziran seçimlerinden önce ve durup dururken Derviş ile neden görüştünüz?
Bu görüşmede Kemal Derviş’in, olası CHP iktidarında Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcılığını kabul ettiğini, ancak milletvekili olmam, dışarıdan bakanlık konumunda hizmet veririm, dediğini de hatırlıyoruz bittabi.
Görüşmeye dair şu pek etkileyici sözlerinizi de…
//…Türkiye ekonomisiyle ilgili, dünya ekonomisiyle ilgili gözlemlerini, analizlerini aktardı. Son derece mutluyuz. Ekonomiye yaptığı katkıları, Türkiye'yi krizden çıkarma aşamasındaki çabalarını sadece CHP olarak biz değil bütün Türkiye takdirle anıyor. Bu süreç içerisinde bizim ekonomi programımız üzerinde de, seçim bildirgemiz üzerinde de konuştuk. Kendi düşüncelerini aldım. Önemli katkıları oldu. Bana göre çok verimli bir görüşme.// (Haberler.Com, 26 Mart 2015)
Lütfen gülmeyin, çok acıklı bir durum zira...
Kılıçdaroğlu Kemal Bey, Derviş’in 2001’de Türkiye ekonomisini kurtardığını, haddini de aşarak bunu bütün Türkiye’nin takdir ettiğini söylüyor.
CHP’nin ekonomi programı ve seçim bildirgesine Derviş katkılarını almaktan da pek mutlu olmuş.
Gördüğünüz gibi, CHP’nin sabık umumi başkanı, Derviş programını iştiyakla üstlenmeye, devam ettirmeye hazır ve nazırdı 2015’te. Güç odaklarının kendisini iktidara getirmesini bekliyordu demek.
Evet, sözde savunmasında egemen güçlere kafa tutan Kemal Bey’in ne kadar tutarlı/güvenilir olduğunu anlamak için gayrete gerek var mı?
Gelelim CHP’deki bozuk düzenin devamında Kemal Bey’in marifetlerine…
2010’da genel başkanlık koltuğuna oturtulduğunda, CHP’nin yapısal sorunlarını çözeceğini vaat etmişti Kılıçdaroğlu.
Ancak gereğini yapmadığı gibi, antidemokratik yönetim tarzına güzelce yaslanarak CHP’yi işine geldiği şekilde yönetti.
Daha Aralık 2012’de partisinin örgüt yapısını sağlıksız ve kötü bulduğunu ifade etmişti. Yani, konuya vakıftı Kemal Bey.
Peki, yönetsel ve örgütsel sorunlara ilişkin kılını kıpırdatmayıp hangi bahaneye sığındı daha sonra?
“Seçimlerden partideki yapısal sorunları çözmeye vakit bulamadık” diyerek.
Bu gerekçe dahi Kemal Bey’in inandırıcılıktan uzak, partilileri ‘salak’ yerine koyan yaklaşımını yeterince ortaya seriyor değil mi?
Kemal Bey’in CHP’yi genel merkez odaklı, otoriter idare etmek istediği, Baykal’dan miras Tüzüğe dört elle sarılmasından belliydi. (CHP Tüzüğü halen antidemokratiktir!)
Kemal Bey’in yönetim anlayışı ile Deniz Bey’inkinin örtüşmesi tesadüf değildir elbet.
Durum saptamasını şöyle yapmak lazım: CHP’nin demokratik bir yapıya kavuşmasını istemeyen ve bu partinin örgütsel dinamiklerini kontrol altında tutmak isteyen güç odakları için, ‘antidemokratik yapı’ önemlidir. O yapıyı yöneten Baykal gider, yerine Kılıçdaroğlu gelir ama sistem aynen devam etmelidir.
Bunun için de örgütün kontrol altında tutulması, sosyal demokrat parti yönetim anlayışına katiyetle yol verilmemesi gerektiğini iyi bilir egemen güçlerin etkisindeki CHP muktedirleri.
CHP’nin üye, kadro, örgüt, program partisi niteliği kazanması tehlikelidir çünkü parti üzerindeki kontrol kaybedilebilir.
Soracağız tabii Kemal Bey: sizi genel başkanlık koltuğuna oturtan güç odaklarının işine gelen antidemokratik yönetim tarzını sürdürmekten hiç mahcubiyet duydunuz mu?
Kontrolünüzdeki kurultay delegeleri sizi devre dışı bıraktığında farkına vardınız güç odakları nezdinde son kullanma tarihinizin dolduğunu ve çok öfkelendiniz haliyle.
Ancak CHP delegelerine satılık yakıştırmasında bulunduğunuzda; 13 yıl CHP’nin başında kalmış bir genel başkan olarak nerede hata yaptığınızı düşündünüz mü hiç?
Sözde savunmanızdaki şu veciz sözlere de bir diyeceğimiz var Kemal Bey…
//Kararlıyım! Bu devleti ve devletin asıl sahibi milletimizi, gelişen dünyanın gerisinde bırakanlarla mücadele etmeye kararlıyım. Herkes bilsin ki, bu aziz millete tarih önünde son vazifemi yerine getireceğim. Bu benim namus borcum ve son yürüyüşümdür.//
Siz artık kendinizi hiç yormayın Kemal Bey, yetti gari!