Gizem kokan görüşmeler…
Özel’in Erdoğan ziyareti geniş yankı buldu. Başta Abdülkadir Selvi AKP medyası algı operatörleri neredeyse kalemlerine zil takacaklardı.
Efendim ülkede siyaset normalleşiyormuş, gereken yumuşama sağlanıyormuş, yeni bir siyaset tarzı filizleniyormuş, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik kriz 4 sene iktidar-muhalefet kavgasını kaldırmazmış, 4 sene iyi yönetilmeliymiş…
Bu saptamaların iler tutar yanı yok tabii. Çünkü ekonomik krizden çıkılması Erdoğan-Özel arasında uyumlu bir iktidar-muhalefet ilişkisine indirgenemez.
Yıllardır uygulanan neoliberal ekonomi politikaların, kaynakların saydam/verimli kullanılmaması, halkın refahının gözetilmemesi sonucudur ortaya çıkan tablo.
Kaldı ki yaşanan ayrıca bir kriz değil, ülkenin iyi yönetilmemesinden kaynaklı kronikleşen sorunlar sonucudur kriz adı altında pazarlanan ekonomik çöküş.
Düzelmesi de hiç kolay olmayacaktır.
“Bir devrin sonu mu?” başlıklı yazımızda, Erdoğan’ın 31 Mart sonrası iki önemli alanda köşeye sıkıştığını belirtmiştik.
Biri, Erdoğan’ın siyaset yapma biçimi, siyaset dili.
Diğeri, ekonomideki çöküşten çıkışın hiç de kolay olmayacağı ve zaman alacağıdır.
Toplumu kutuplaştıran, topluma ayar veren, kışkırtan üstenci siyaset dilinin, algı operasyonlarının, siyaseti Hacivat-Karagöz oyununa çevirerek gerçeklerin konuşulmasını perdeleyen toplum mühendisliğinin, artık sürdürülemez olduğu apaçık ortadadır.
Diğer taraftan, toplumun bütününü kapsayan, birleştirici, adalet ve hukuk ekseninde tarafsız bir Cumhurbaşkanı, Türkiye’nin 31 Mart sonrası için olmazsa olmazıdır.
Evet, AKP medyası tabak gibi ortada sorunları CHP’yi sürece katarak sulandırmaya çalışıyor.
Peki, bu mümkün mü? Asla ve kata.
Öyleyse, Erdoğan-Özel görüşmesi ülkenin içinde bulunduğu sorunlara nasıl çözüm getirecek?
Halkın geçim sıkıntısı yumuşama/normalleşme laflarıyla,
moral-motivasyon pompalayarak çözülebilir mi? “Evet” cevabı, çok iyimser bir yaklaşım olur.
İşte bu nedenle bahis konusu görüşmeden ülke sorunlarının çözümüne dair bir beklenti içine girmek, Pollyannacılık oynamaktır.
Şurası açık tabii: Erdoğan’ın seçim yenilgisi nedeniyle böyle bir görüşmeye ihtiyacı vardı.
Özel’in böyle bir görüşme gereksiniminin, CHP’ye kredi açan seçmenin beklentileri ile örtüşmediği ise sarihtir.
Yani, 31 Mart seçiminin kazananı addedilen CHP’nin AKP genel başkanı ile görüşmesini gerektiren pek bir şey yoktur aslında; çünkü böyle bir görüşmeden ülke sorunlarının çözümüne dair bir dinamik çıkamayacağı, merkezi idarenin görev alanı ile yerel yönetim hizmetleri arasındaki paralelliğin sınırlılığından bellidir. Ortaklaşa bir Türkiye yönetimi ise zaten eşyanın tabiatına aykırıdır.
Adana’da “Nasıl bir demokrasi, nasıl bir cumhuriyet?” panelinde Deniz Zeyrek, Özel-Erdoğan görüşmesini doğru bulduğunu belirtince gelen tepkiler de saptamalarımızı doğrular mahiyettedir.
Erdoğan hakkında bakın neler haykırmış vatandaş…
//Vardır bir oyun planı, yine bir çalım düşünüyordur…
Anayasayı uygulamıyor…
Memlekette adalet kalmadı…
Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarını cesaretlendiriyor, önlerini açıyor…
Ülkeyi kutuplaştırıyor, halkın yarısını kendi insanı gibi görmüyor…
Bizim Cumhurbaşkanımız değil…
Daha önce ak dediğine nasıl kara dediyse şimdi de aynısını yapar…
Biz fakirleşirken kendileri zevki sefa içinde yaşıyor. Bu düzenin sorumlusu kendisi…//
(Sözcü, 6 Mayıs)
Evet, CHP’ye umut bağlayan seçmen artık aldatılmak istemediğini Adana’daki panelde duygu yüklü ortaya koymuş.
Seçim sonrası ilk yazımızda da 31 Mart dinamiklerinin doğru okunması gerektiğini,
ülke yönetimine dair bir paradigma değişikliği gerektiğini belirtmiştik. Bu da, ülkeyi uçurumun kenarına getiren bu iktidar ile hoşbeş etmekle değil, CHP’nin iktidar alternatifi parti konumunu güçlendirecek adımlar atması ve kesinlikle AKP’nin dümen suyunda gitmemesi ile olasıdır.
Yapıcı muhalefet’ türünden pansumancı sözlere ise hiç itibar edilmemelidir zira bir gevelemedir.
Nitekim 31 Mart seçimlerinden çıkan sonuç bellidir: vatandaş AKP’nin iktidardan düşmesini, CHP’nin de inandırıcı ve güvenilir, ülkeyi yönetmeye hazır ve nazır olduğunu kanıtlamasını bekliyor. .
Kaldı ki, 2015 seçimlerinde iktidarı kaybeden AKP ile gerçekleştirilen bir Davutoğlu masalı istikşafi görüşmeler ile CHP’nin nasıl oyalandığı da belleklerde tazeliğini korumaktadır.
Erdoğan-Özel görüşmesine katılan gizem de dikkatlerden kaçacak gibi değil.
Görüşme sonrası iki taraftan da bir açıklama gelmedi; ekranlardan akşamları odamıza misafir her konuda fikir sahibi yorumcuların kulis bilgileri sayesinde, güya aydınlandı kamuoyu.
Aslında her şey ayan beyan ortada idi ama görüşmeye anlam yüklemek, çok önemli bir buluşma havası estirmek fevkalade lazımdı. Bu da buluşmaya gizem katarak, yorumcuların pek değerli analizleriyle, orasından burasından çekiştirilen nereden geldiği belirsiz kulis bilgileriyle vatandaşın kafasının karışması pek güzel sağlandı.
İstenen de bu idi; zira Erdoğan-Özel buluşmasına değer katmak için gizem havası estirmekten başka çare yoktu. Sade vatandaşın bilemeyeceği, bilmemesi gereken ve genelde ülke bekasına ilişkin gizemli soru çengelleri de maharetle kafalara asıldı.
Bu görüşmeye tarihi bir buluşma, ülkenin ihtiyaç duyduğu devlet yönetimi budur işte diyenlerden tutun da, Özgür Özel’i CHP’nin cumhurbaşkanı adayı gösteren AKP kalemleri güzellemelerine kadar neler duyduk neler…
Diğer taraftan, Özgür Özel’in görüşme öncesi telefonla arayıp danıştığı CHP’nin ihtiyar heyeti,
Altan Öymen, Hikmet Çetin, Murat Karayalçın üçlüsünün engin deneyim ve bilgi birikimlerinin tarihi buluşmaya ne kattığını da öğrenemedik.
Sonrasında ihtiyar heyetinin yeni mensubu Kılıçdaroğlu ile Ahlatlıbel’deki zengin sofrada 2,5 saat neler konuşulduğu da merak uyandırdı. Merak uyandıran görüşmeler önemlidir, değil mi?
Anılan aktörlerin görev bilincinde davranmaları ve sıkça tanık olduğumuz gerek CHP içi gerekse ülke siyasetine dair sıkıntılı dönemlerde ‘bir bilen’ sıfatıyla sahneye çıkmaları artık muamma değil.
Müesses nizamın korunması kapsamında en maharetli figür, kuşkusuz Hikmet Çetin’dir.
Küresel düzeyde güven duyulan Çetin’in, Uğur Mumcu cinayetine ilişkin “Bir tuğla çekersem duvar yıkılır” açıklamasından ötürü Mehmet Ağar’ı hapishanede ziyaret etmesindeki esbab-ı mucibe nedir mesela? Duvarın yıkılmaması için ‘usta’ müdahalesinin gerekliliği değil mi?
Hadi mevzuyu biraz daha ısıtalım; Levent Gültekin’in açıklamalarına kulak verelim…
Videoda, eski bir CHP genel başkan yardımcısının Gültekin’e verdiği ve bugüne kadar açıklanmamış bir “derin bilgi”, mevzumuza ziyadesiyle ışık tutuyor.
Haziran 2015 seçimlerini kaybeden Erdoğan, hemen bir gün sonra CHP’li bir İstanbul ilçe belediye başkanını Saray’ından aratır ve görüşme talep eder. Aynı gün saat akşam 21’de kalkan Cumhurbaşkanlığı özel uçağı CHP’li belediye başkanını Ankara’ya getirir. (İtibardan tasarruf olmaz.)
Ertesi gün yani seçimden daha iki gün sonra sabah 9’da belediye başkanı Cumhurbaşkanının huzurundadır. Erdoğan, lafı dolandırmadan, “Kılıçdaroğlu’na söyle kavga etmesin, istediği bakanları verelim koalisyon kuralım” der.
Elçi, öneriyi Kılıçdaroğlu’na iletir; fakat Kılıçdaroğlu başbakanlık isteyince Erdoğan’ın projesi suya düşer. Sonrası malum: 35 gün boyunca istikşafi görüşmeler ile CHP oyalanır.
Hem de Gültekin’in Kılıçdaroğlu’nu kesin koalisyon olmayacağı yönünde uyarmasına rağmen…
Sürece ilişkin Gültekin’in videodaki ilginç bir çıkarımı ise: Erdoğan’ın iktidarda tutmak isteyen güç odakları Devlet Bahçeli ile gereken organizasyonları yapıyorlar,
Kemal Bey’in de bu yönde katkıları olabilir mealindedir.
‘Tarihi buluşma’nın perde arkasını anlama gayretine, Namık Tan’ın not tutucu görevi ve ehemmiyeti üzerinden devam edelim. Eski cumhurbaşkanlarından Ahmet Necdet Sezer önermiş bir büyükelçinin tarihi buluşmada yer almasını. Öyle diyor Özgür Özel.
CHP’nin yeni dönem milletvekili Namık Tan, Necdet Sezer döneminde Tel Aviv (2007-2009), Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığında Washington (2010-2014) büyükelçilik görevlerinde bulunmuş.
CHP’nin büyükelçi milletvekilleri Faruk Loğoğlu, Ünal Çeviköz gibi Namık Tan da küresel dünyanın dinamiklerini iyi bilir şüphesiz…
Tel Aviv ve Washington büyükelçilik görevleriyle ufku genişlemiş, ‘tarihi buluşma’ için uygun bir müşahit ve yanı sıra verilmek istenen bir mesaj varsa, denk düşen bir siyasi figürdür Namık Tan.
Gizem kokan buluşmalar silsilesinde dünkü durak, münhasıran Bahçeli’nin siyaset dili göz önüne alındığında, Özel-Bahçeli görüşmesi de aynı noktaya işaret etmektedir.
Hadi şöyle bitirelim: Önceliğin ekonomi olduğu ve bunun için de siyaseti bir orta oyunu olmaktan çıkarmak, liderlerin birbirine laf yetiştirmek yerine sorunların çözümüne odaklanması gerektiği, Türkiye’ye borç veren güçlü ülkelerin gizem kokan görüşmelerin arka plandaki mesajı (talebi) olabilir mi?
Çözülemeyen ekonomik sorunlar sermaye birikim sürecini sekteye uğrattığı gibi, toplumsal barışı/huzuru da olumsuz etkiler.
‘Sermaye’ bunu, hiç ama hiç istemez!