DOĞA CENNET, YOL CEHENNEM

Pedal sever dostlarımla birlikte hafta sonu Vaysal köyüne önceden planlanmış bir bisiklet gezisine gittik 6 arkadaş olarak.

Benim köyüm olduğu için rehberliği benim yapmam uygun görüldü. Cumartesi sabahı Mimar Sinan heykelinin önünden hareketle yola koyulduk. Rüzgar tam karşıdan esmesine aldırmadan pedallara asıldık. Çömlekakpınar’dan geçerken yağmur duasına denk geldik. Pilav ayran ikramlarını severek kabul ettik Çömlekakpınar’ın misafir sever köylülerinin.

Sinanköy üzerinden Lalapaşa’ya döndük. Eksikliklerimizi tamamlayarak Vaysal köyüne doğru çevirdik gidonlarımızı. Rüzgar iyice güçlü esmeye başlayınca bu turun bizim için oldukça yorucu geçeceği belli olmaya başlamıştı.

Asıl dikkatimizi çekense karşıdan dakika başı bir yük kamyonunun gelmesiydi. Buna dönüşleri de eklediğimizde yol adeta kamyonlarla kaplanmış gibiydi. Vaysal köyünün acılı yanları bu kamyonlar. Mahkemelerden defalarca buralara taş ocağı yapılamaz kararlarına karşın Trakya’da devam eden hızlı trene malzemeyi nereden bulacağız zihniyetinin sonucu olarak hızlanarak devam eden malzeme taşıma işi Lalapaşa-Vaysal köyünü cehenneme, yolunuysa kamyon otobanına çevirmiş gibi.

Kamyonların hiç birinde zorunlu olan üst kasa örtüsü yok. Kasalarının üzerine çıkana kadar malzeme ile doldurulmuş durumda. Çoğunun arka plakaları çamurla kaplanmış plakaları okunmuyordu. Hele o hızlı gitmeleri inanılmaz gibiydi. Zamanla yarışan kamyon sürücüleri yolda kendileri ve diğer araçların yaşamlarını adeta hiçe sayarak kamyonları sürüyorlardı.

Hızlanan rüzgar tempomuzu da yavaşlatmıştı iyice. Hacıdanışment köyü girişinde trafik karışıverdi aniden. Yukardan gelen dolu iki kamyon, aşağıdan gelen üç kamyon, bir otomobil ve 6 bisikletçi aynı anda makasta kalınca aşağıdan gelen kamyonların korna sesleri ortalığı inletmeye başladı. Hepimiz şarampole inerek kendimizi güvene almaya çalıştık. Kamyon sürücülerinin bu tepkisini anlamak olanaksızdı. Yolları adeta sadece kendileri için görüyorlar. Oysa daha iki ay bile olmadı Lalapaşa’da iki adet kamyonun kafa kafaya çarpışması sonunda bir sürücü hayatını kaybetmişti.

Saat 17 gibi Vaysal’da Gölet’e vardığımızda piknik yapan aileleri rahatsız etmeyecek kadar ileride düz bir zeminde attık kampımızı. Bir arkadaşımızın daha katılımıyla 7 çadırı belirli aralıklarla kurduk ve geceye hazır ettik kendimizi.

Doğa canlanmış, gölet o bölgeye ayrı bir güzellik katmış. Her yer yemyeşil, orman canlı ve kucaklayıcı, adeta cennete gelmiş gibiyiz. Gördüğümüz güzellikler yaşadığımız olumsuzluklardan sıyrılmamızı sağlayıverdi anında.

Mangal yakmak için ayrılmış olan yerde küçük bir ateş yakarak sucuk ekmek ve çantalarımızda getirdiğimiz nevalelerimizi çıkararak yemek masamızı şenlendirdik. Kontrollü bir orta ateşin etrafına toplanarak bira ve şaraplarımızı yudumladık. Doğa içinde olmak hep pozitif sohbetlerin kapısını açıyor. Gecenin ilerleyen saatlerinde yorgun ve alkollü bedenlerimizi dinlendirmek için çadırlarımızın yolunu tutuyoruz.

Sabaha kadar dinmeyen rüzgarın uğultusunu dinleyerek bölünen uykularla doğan güneşle teker teker çadırlarımızdan çıkmaya başlıyoruz. Vaysal’a fırına uzanıyorum bisikletimle. Köy fırının usta eli Erdal Koşucu bir gece öncesinden kendisine bıraktığımız malzemelerle yetinmeyerek içini kendisinden de ilavesiyle doldurduğu sıcak 7 adet pideyi kaptığım gibi arkadaşlarımın yanına dönüyorum. Kor üzerinde demlenmiş çayın keyfiyle pidelerimizle kahvaltımızı tamamlıyoruz.

Dönüş yolumuz için Tekke bayırında Süleymandanışment tarafına dönerek oradan Sarıdanışment, Taşlımüsellim, Kavaklı, Ortakçı, Karayusuf köyleri üzerinden Edirne’ye doğru arkamızdan adeta iten rüzgarın da yardımıyla uçarcasına bir gün öncenin aksine hızlı bir yolculukla 3 saat gibi bir zaman içinde Edirne’ye dönerek hafta sonu kamplı turumuzu sonlandırıyoruz.