BU İNSANLARLA BERABER OL

  1. Seni seçenlerle
  2. Nasılsın diye soranlarla
  3. Seni gören fark eden insanlarla
  4. Kendin olmaya izin verenlerle
  5. Kazandığını görmek isteyenlerle
  6. Etrafında rahatça nefes aldıranlarla

Birçok benzersiz özelliklerini saydığımız güzeller güzeli ülkemizin, neden dünyanın mutlu ülkeleri arasında olamadığının sebeplerini sayalım. Öyle ya, iki kıtayı birleştiren yerdeyiz, para bu topraklarda bulundu, ilk medeniyet adımlarından biri sayılan yazı bu topraklarda bulunup kullanılmaya başlandı, tekerlek burada icat edildi . Avrupanın en büyük ülkesiyiz ama 700 bin nüfuslu adını bile birçok vatandaşın bilmediği ‘burası bir ülkemi?’ dediği, Azerbaycan Karadağ’ıyla karıştırdığı, oynadığı beş maçı kaybetmiş ve beş maçta bir gol atabilen Karadağ’dan 3 gol yiyor. Biz hiç yenilgi almadan gittiğimiz bir şehrimiz kadar nüfusu olmayan bu ülkeye nasıl kaybediyoruz. Bunların sebepleri neler? Yani denizi geçip hep derede boğulduk neden böyle oluyor. Zamanında Estonya, Letonya gibi takımlara takılmamız, keçileriyle koyunlarıyla ünlü, tarihinde galibiyeti olmayan Fareo adalarına 2-1 yenilmemiz bir tesadüf olabilir mi?

HİÇ BİR ZAMAN BİZİ SEÇENLERLE BİRLİKTE OLMADIK da ondan. Avrupa’ yı örnek alalım ama kıyafetlerini, bizi bozan işlerini değil, lüks arabalarını değil, bilimini teknolojisini isteyelim ve en önemlisi zamanlamayı iyi yapalım. Avrupa kendine lazım olanı kendinden olanı çok rahat alıyor. Hıristiyan Gürcistan’ın bizim önümüzde ve bizden 40 yıl sonra müracaat etmesine rağmen vizesiz girişlerine izin verdiler. Asya’ da bir ülkeye Avrupa’da futbol oynatabiliyorlar.

NASILSIN DİYE SORANLARLA BİRLİKTE OLMADIK: arkamızı döndüğümüzde tarihi değerlerimizi söküp alan bu ülkeden kaçıranlarla işbirliğine bayılıyoruz. Kıbrıs hadisesinde uçaklarına Türk bayrağı asan Kaddafi yi hep küçümsedik İtalya da çadır kurdu kendi adetlerini uyguladı diye bıyık altından güldük. oysa ABD ambargo uygulayıp uçaklarımıza lastik vermeyince elini uzatan o dostlar vardı. bu zorluklar bize Petlası kurdurdu gün geldi iyi işletilmediği için petlas iflas etti ,türkiye iflasın eşiğine geldi İMF nin kapısına dayandı İMF de para veririm ama bunları özelleştireceksin dedi özelleştirmeden mutahassıp bir konyalı firma aldı adamlara dinci yobaz dedik ama Petlas şimdi performans lastikleri bile üretebiliyor.şimdi adamların üretimine mi bakalım yoksa dini inanışlarına mı karışalım evrensel düşünen adam kimsenin dinsel düşüncelerine karışmaması gerekiyor kuralı neden o zaman. Bunu okuyan ön yargılı kafalar hemen dincilere güzelleme yapıyor moduna girecekler ama özgür düşünceye saygılıyım demekten de geri kalmayacaklar. bu size ne yaman çelişki dedirtmiyor mu?

BİZİ GÖREN FARK EDEN BİZDEN BİRŞEYLER ALAN: Türkleri sayanlarla olmaktansa çakma İtalyan markaları üretip satmaya kalktık. Bizim malımızın İtalyan giysileri kadar itibar gördüğü ülkeleri hep ıskaladık. Hiç unutmam, bir Arnavutluk gezimizde pazarda hep İtalyan ayakkabıları gördüm. O zamanlar İkitelli organizede AYMAKOP ta ofisimiz var ve yanımda ayakkabı imalatçısı arkadaşım; depolamaya uygun olduğu için oradan yer tutmuşuz. Tirana patates ve narenciye satıyoruz. Hem de pazarı genişletme çabalarımız var. İşimiz bitti, çarşı pazar geziyoruz, her taraf İtalyan ayakkabısı dolu. ‘Türk ayakkabıları niye yok’ diye sorduk ve ‘hiç getiren yok ki’ cevabını aldık. Çok üzüldük. İlk ayakkabı bağlantısını şimdi ünlü bir marka olan arkadaşım yaptı. Bir araya gelince hala nasıl becerdiğimizi anlatıp gülüşürüz.

KENDİN OLMAYA İZİN VERMEK: Yani Avrupalıların bizlerin kıyafetlerini küçümsemelerine ses çıkarmak. Bu derin ve tartışılır bir konu ama kısa bir cevap; ‘Japonlar kalkınırken kıyafetini mi değiştirdi?’ demek yeterli bence.

KAZANDIĞINI GÖRMEK İSTEYEN: Annendir, babandır, ailendir, yakınındır, seni sevendir, yoksa sen insansız hava aracı yapınca, lazım olan parçalara ambargo koyanlar değil. İngiltere’nin sömürgesi Kanada değil.

ETRAFINDA RAHAT NEFES ALDIKLARINA İYİ BAK: Yanında olunca mutluluk duyduklarına iyi bak, yüzüne gülüp de ardından kuyu kazanlarla mesafeni iyi ayarla. Buna en güzel örnek zamanında çok ses getiren ‘’Kadının Adı Yok’’ eserinin yazarı Duygu ASENA’nın Nazım HİKMET için söylediklerine cevap veren Can YÜCEL geldi aklıma.

Duygu ASENA, Nazım HİKMET için ‘kartpostal şairi’ deyince  Can YÜCEL ‘kart sensin postal da senin ş…. girsin’ der.

Araya girenler olur, çok kırıcı oldu v.s. gibi, sözünü geri al gibi baskılar gelir. Üstad ‘kart’ı geri aldım, postal yerinde kalsın’ der. Yani üçü de aynı yolcu ama şişede durduğu gibi durmuyor meret.