BESLENME VE MUTFAK KÜLTÜRÜMÜZÜN TOPRAKALTI SOMUT BULGULARI (2)
(DÜNDEN DEVAM)
Toprak altından toprak üstüne
Konukseverlik ve toplumsal dayanışmanın öne çıktığı gelenekleri yansıtan mutfağımızın bu kez toprak üstünde olan maddi ögeleri kap kacak örnekleri var.
Pek çoğumuzun evindeki büfelerde konuk sofraları için özenle saklanan tabak, bardak, sürahi gibi nadide eşyalar vardır. Bunlar öncelikle konuğa saygı sembolü olup diğer toplumlarda da olduğu gibi zenginlik ve hatta ihtişamın göstergeleri olmuş.
Konuklar, şenlikler, özel günler için değerli malzemelerle için üretilip hazırlanan pek çok örnek bulmak mümkün.
Saray mutfağının kap kacakları, sunum araç gereçleri ile hazırlanan şenlik ve konuk sofralarında da bu ihtişam görülüyor. Özel sırlı çini tabak –kaseler, gümüş sedef kaşıklar, altın varaklı camlar gibi…. Ve sedef kakmalı sofra altlıkları, altın işlemeli örtüler, havlulara kadar. Pek tabii ki günlük kullanılan kap kacaklar da özenle üretilmiş nadide parçalar. Hepsi konusunun ehli sanat ve zanaat erbabı tarafından üretiliyor.
Pişirme kapları olarak kazan, tencere ve tavalar özellikle bakırdan ve düzenli kalaylanıyor, pirinçten dökülmüş havanlar, bakır ve çinko bileşimi sarı tombaklar kültürün somut değerleri.
Millet seramikleri ile başlayan çinicilikle birlikte özel sırları ve süslemeleriyle toprak kaplar sunum malzemeleri olarak da çokça görülüyor müzelerimiz raflarında. Günümüz porselenlerine dönüşecek bu üretimler için 1890’lı yılların başında Yıldız sarayında “Yıldız Çini Fabrika-i Humayun” kuruluyor.
Mutfak ve sofra eşyaları arasında camın yeri ayrı. Cam eşyaların üretilmesi ve sanatın gelişmesinde özel bir yeri olan Mevlevi Mehmet Dede var. Padişah III. Selim tarafından camcılık sanatını öğrenmek için Venedik’e gönderiliyor ve dönüşünde Beykoz’da cam atölyesi kuruyor. Aynı bölgede Tanzimat döneminde kurulan Cam ve Billur fabrikası ise İstanbul cam sanatının sembolü haline gelen çeşmi bülbüllerin üretildiği yer. Ve çeşmi bülbül 1935 ten bu yana Paşabahçe Şişecam’ın eşsiz diğer ürünleri gibi özgün bir üretimi.
Bugün de mutfaklarımızı ve sofralarımızı süsleyip aydınlatmaya devam ediyorlar.
Edirne müzelerinde sergilenen bu nadide eserlerin şekilleri ve kullanım özellikleri ile tarih öncesinden başlayan yolculuklarında birbirlerini takip ettiklerini ve beslenme ve yemek kültürümüzün somut kanıtları olduğunu görüyoruz.
Bu kültür mirasını yaşatıp geleceğe taşımak görevimiz olmalıdır.