BARIŞ

Sonbahar da bitti ve hızla kış mevsiminde ilerliyoruz. Bir mevsimin gelip geçtiğini nasıl anlatırsınız? “… Geldiğimizde otlar yemyeşildi /Ve kuzeydeydi güneş /Kömür deposu boşaldı işte / Mamak'a sonbahar geldi /… Güneş altında tutsaklar /Geçen sonbahara bakıyorlar /Şirin mi şirin gecekondu evleri /Samsun asfaltında otomobiller /Ne güzeldir yollarda olmak şimdi.”

Kemal Burkay’ın yazdığı ve değişik adlarla ünlenen şiiri sonbahar mevsimini en güzel anlatan şiirlerdendir. Sonbaharı ve tutsakların hayalini vurgulamış şair. Çünkü şairin hayal ettiği yol herkesin bildiği özgürlük meydanına çıkan yoldur.

Özgürlük Meydanı denip de tutsaklığa giden yollar da olur. Ortadoğu’nun bu günkü durumu gibi. Arap Baharı ile başlayan ve her gün kan ile sulanan Ortadoğu, Suriye ile devam ediyor. ABD ve dostları Irak’a girerken Ankara’da yüzbinlerce ses haykırmıştık. AKP, 4 aylık iktidardı ve Meclis ikilemde kalmış, ABD’nin ülkemizdeki üsleri kullanmasına izin çıkmamıştı.

Ülke ve dış politikada konusunda yazı yazmak haddim değil. Ama Ortadoğu hepimizin diyarı. Orada olan her şey bizim geleceğimizi etkiliyor. O nedenle Suriye özelinde Ortadoğu’ya özgürlük gelecek diyenlere diyeceklerim var.

Hiçbir şeyden korkmayan Ozan İhsani yobazdan nasıl korktuğunu Korkirem şiirinde yerel şivesi ile söylemişti.

“Aybalam / Şafak vakti düşirem ben / Çöllere bala, çöllere balam, çöllere / Kükremiş aslan görirem / Cin görirem, can görirem / Mezerde hortlak görirem / Bin türlü tufan görirem / Gullibi yaban görirem, korkmirem / Korkmirem bala, korkmirem / Korkmirem bala, korkmirem.

Aybalam / Tek başına çikirem ben / Dağlara bala, dağlara bala, dağlara / Yangını volkan görirem / Dalgalı tufan görirem / Bin türlü tufan görirem / Kükremiş aslan görirem / Kan yiyen sırtlan görirem / Mezerde hortlak görirem / Gullibi yaban görirem, korkmirem / Korkmirem balam, korkmirem / Korkmirem balam, korkmirem.

Aybalam / Bu korkmamazlığım ile / Bu korkmamazlığım ile / Vallahi bala, billahi bala, tillahi bala / Harda bir yobaz görirem / Harda bir softa görirem / Harda müradi görirem / Korkirem bala, korkirem bala, korkirem / Korkirem balam, korkirem / Dalgalı fikirlerinden / Riyakâr zikirlerinden / Korkirem bala, korkirem bala, korkirem / Korkirem balam, korkirem.”

Yobazdan, softadan her çağda kokmuştur insanlık. Çünkü bazen kara sakal, bazen hilal, bazen gama, bazen haç, bazen kep simge olur ve her şeyde tek tip isterler. İnsanlık adına her çağda her türlü ilerlemeye karşı dururlar. Toplumda bilinçdışına yerleşmiş kolektif korkular yaratırlar. Ve korkularını herkese yaymak için egemen gücü kullanırlar. Emperyalizme karşı söylemdedirler ama emrindedirler. Demokratik gözükmek zorundadırlar ve o nedenle de toplumun kendilerine benzemesi için her yolu denetim altına alırlar ve açarlar! Bu yol bazen sakaldır bazen bıyık, bazen yüzüktür bazen parmak…

Ozan İhsani Kara Sakal şiiri ile ironi yapar:

 “Sakal seni güzel için beslerem / Ben seni kesemem kara sakalım / Güzelleri görünce hafif kaşıram / Ben seni kesemem kara sakalım.

Elde kullanmaya büyük kozumsan / Sakal değil benim iki gözümesen / Halkı kandırmaya bana lazımsan / Ben seni kesemem kara sakalım.

Şeyhler gibi üç beş kadın almadan / Yobaz gibi yanlış namaz kılmadan / Camiilerden ayakkabı halı malı kilim çalmadan / Ben seni kesemem kara sakalım.”

Dünyada, ülkede, toplumda, ilde, ilçede, köyde, yerel veya genel idarede, sivil toplum örgütlerinde, ailede; kısacası insan olan her yerde tek kişinin egemen olduğu her durum tehlikedir. Bir kişi hiç demektir, iki kişi güç olur ama üç kişi olursa örgütlü güç olur, ki egemen güçler her zaman örgütlü güçten korkmuştur.

Biz birlikte çoğaldığımızda ironik kara sakal bırakmayacağız, yobaza, softaya korkmirem diyeceğiz, yolları hayal edip özgürlüğe gideceğiz ve yolumuz Nazım’a çıkacak. Çünkü özgürlüğü en iyi anlatanlardan biridir Nazım; “Onlar ümidin düşmanıdır sevgilim, / akar suyun, / meyve çağında ağacın, / serpilip gelişen hayatın düşmanı. / Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına: /-çürüyen diş, dökülen et -, / bir daha geri dönmemek üzre yıkılıp gidecekler. / Ve elbette ki, sevgilim, elbet, / dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya, / dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla / bu güzelim memlekette hürriyet...”

Ben anlamam dış politikadan. Anlamam da Ortadoğu kara sakallılara, yobazlara, softalara, Ortaçağ’ın karanlık düşüncelerinin at oynattığı meydancılara bırakılırsa; çocuklar yatağa aç girecek, okulunda yemek yiyemeyecek. Çalışan hakkını alamayacak ve milli gelir çalışana, emekliye, çiftçiye, küçük esnafa değil savaş baronlarına, kara sakallılara, şişirilmiş, donatılmış sahte liderlere gidecek.

Dış politika ülkenin ve insanlığın yoksullaşmasına, ölmesine sebep ise yerli ve milli değildir. O nedenle yurtta barış, dünyada barış için safları sıklaştırmalıyız.