BANKA KREDİSİ

Kahveden yeni çıkmış bisikletim elimde eve doğru yola çıkmaya çalışıyordum geçtiğimiz soğuk pazar günü öğlen saatlerinde.

“İsmail ağbi, İsmail ağbiii” diye seslenildiğini duyunca durdum ve geri baktım.

Yıllardır görüşemediğim banka emeklisi bir arkadaşımın oğluydu seslenen. Birlikte döndük kahveye çaylar geldi, sohbet başladı. Ben yıllardır göremediğim babasını biraz da tedirgin bir şekilde sordum.

“Sağlığı oldukça yerinde babamın ve annemin  İsmail ağbi. Köyde yaşıyorlar artık yedi yıldır biliyorsun, arada sırada işleri olursa geliyorlar ancak Edirne’ye. Ben de hanımla birlikte fabrikada çalışıyoruz.”

Sevindim arkadaşımın sağlıklı ve neşeli olmasına diye yanıtlarken heyecanlı heyecanlı geçmişten söz etmeye başladı arkadaşımın oğlu:

“İsmail ağbi biliyorsun bizim ev mevzusunu. Bir zamanlar babamlarla küs bile olmuştuk o yüzden. Ama iyi ki bulaşmamışık bankalara.

O zaman yeni evliydik eşimle birlikte ve kiradaydık. Babamın üzerine kredi çekmek istedik eşimle birlikte. O zaman uygundu aslında şartlar kredi için. Amacımız kendimize de bir ev almak ve yıllar içinde kira yerine kredi taksitlerini ödemekti amacımız.

Babam kesinlikte karşı çıktı kredi almamıza.

‘10 yıl be oğlum bu. Hayatınız en güzel yıllarında bankalara mı çalışacaksınız siz. İlerde çocuğunuz olursa ne olacak? Hadi şimdi eşinle birlikte çalışıyorsunuz. Ya birinizi veya ikinizi birden işten çıkartırsalar ne olacak? Kim ödeyecek bu krediyi. Banka anında el koyar ödemeler aksayınca. Sakın benim ve annenin emekli maaşlarına güvenmeyin, ilerleyen yıllarda eriyecek bu emekli maaşlar, ancak geçimimize yetecek inanın buna. Biliyorsun sizleri evlendirmek için emekli oldum ve bütün ikramiyemi size harcadığım gibi üç beş daha borcumuz var, her ay ufak ufak ödemeye çalışıyorum.’

Eşimle üzülmüş ve şaşırmıştık anne ve babamın bu tutumuna. Güvenmiyorlar mıydı acaba bize, üstelik de tek çocuklarıydım ailenin. Peki biz nasıl ev sahibi olacaktık, ömür boyu kiralarda mı sürünecektik?

Biz eşimle kırgın bir karamsarlık içinde işe gidip gelirken bir gün babam aradı.

‘Oğlum sizin ev işi halloldu.’

Heyecanla eşimle birlikte kırgınlıkları, kızgınlıkları unutarak doğru babamların evine. Annemle birlikte kapının önünde bekliyorlardı bizi gittiğimizde. Üzerleri giyinik, sanki bir yere gitmek ister gibi bir halleri vardı her ikisinin de.

Karşılıklı bakıştık bir süre hala bir anlam veremiyorduk hallerine. Babam elini uzattı bir anahtar sallanıyordu anahtarlıkta.

‘Oğlum bizim olan ev artık sizin, hayırlı olsun, güle güle oturun.’

Şaşkın ve dona kalmış bir halde anlamaya çalışıyorduk halen babamın ve annemin bu tutumlarını.

Meğerse babam ve annem bizim evsizlik hallerimize bizden çok üzülüyor çareler arayıp duruyormuş. Aylarca uykusuz, huzursuz kalan babamın durumunu gören annemden gelmiş köydeki ev fikri ortaya. Babam da miras işini kardeşleriyle oturup konuşarak evi üzerine alıp, tarla hisselerini kardeşlerine verince dedemden kalma artık kullanılmayan evi üzerine almış. Annemle birlikte bir ay içinde tamirdir, boyadır, sıvadır derken yaşamaya uygun hale getirmişler.

Biz de babamların evi boyadık, temizledik bir hafta sonra da taşındık zaten. Ama üç artı bir olan evin bir odasını da annemle babam için ayırdık ve onlar gelince rahat etmeleri için düzenledik.

Meğerse babamla annemde köydeki bir odayı bizim için bizden habersiz düzenlemişler. Artık babamlar her geldiğinde yine kendi evleri gibi gelip odalarında istedikleri kadar kalıyorlar. Biz de köye gittiğimizde odamız bizi bekler buluyoruz. Zaten köyde veya burada en çok 5 yaşındaki kızım mutlu oluyor. Biz de her hafta sonu köydeyiz, senelik izinlerimizi bile köyde geçiriyoruz.

Köye yerleştiklerinden bir yıl sonra bir de kat kaloriferi döşedik eve keyifleri iyice yerine geldi annemle babamın.

İyi ki babamın sözünü dinlemişik İsmail ağbi. Fabrika yaşamı işte iki oldu girdi çıktı yapıyoruz eşimle birlikte. Malum hayat şartları, fabrika yok siparişler düştü, yok kriz var filan derken hop bizi dışarı. Ondan sonra fabrika fabrika gez de iş ara kendine. Ama harcımız, borcumuz yok. Yoksa halen daha banka kredilerini ödemeye uğraşacaktık. Onun yerine kendimize ikinci el bir araba aldık, her hafta köye gidip geliyoruz.

Söylerim ağbi selamını babama, o da çok sevinecek, tamam aldım kaydettim telefonunu babama ileteceğim, seni arar o Edirne’ye geldiğinde.”