RUSYA GÜNCESİ -6- İhtişam ve kültür sanatın başkenti

Gönül UYANIKTIR

Rusya'nın imparatorluk başkenti St. Petersburg'da trenden indikten ve aracımızla panoramik şehir turunun ardından öğle yemeği için lokal bir restorana gittik. On dakika erken gittiğimiz için, bizden bir saat önce rezervasyonu olan Uzak Doğulu kafilenin çıkmasını bekledik. Nihayet onlar çıktı, masalar temizlendikten sonra bizi içeri aldılar. Böyle de bir disiplinleri var, eski alışkanlık mı dersiniz!?
Yemek servisleri bizdekinden hızlıydı, çok güler yüzlü olmayan garsonlar önce salata, ardından ana yemek olarak genelde tavuk türevleri, isteyene balık,yanında sebze haşlama, hafif bir tatlı, içecek su, meyveden oluşuyordu. Şarap, bira gibi içecekler ekstraydı.


Öğle yemeğinin ardından Petersburg'un Champs Elysees'si Nevsky Caddesi, Kışlık Sarayın yer aldığı ve 1905 yılında ilk Rus devriminin başladığı Saray Meydanı ve burada yer alan dünyanın en büyük sanat koleksiyonuna sahip olan Hermitage Müzesi, devrimin sembolu Aurora Kruvazörů, Eski Liman Fenerleri, Peter ve Paul Kalesi. Katedrali, Kazan ve St. Isaac katedralleri, sanat meydani, Büyük Petro'nun Bronz Atlı heykelini panoramik olarak gördükten sonra otelimize transfer olduk. Otelde yenen akşam yemeğinin ardından dinlenmek üzere serbest zaman…! Kuzenimle birlikte serbest zamanı dinlenerek geçirdik. Bazı arkadaşlarımız da çevreye bir keşif turu yaptı. Bu turda bir de ne keşfetsinler. Meğer otelimizin yanı başındaki markette en meşhur Rus votkaları satılmıyor muymuş!?


Saban 08.00'de kahvaltı salonuna indiğimizde çekik gözlü kalabalık bir grupla karşılaştık. Kahvaltılıkları silip süpürmüşler. Garsonlar takviye getirdi ama bu oteli pek beğenmedim. Odaları da yemekleri de Moskova'yı arattı doğrusu… "Tekrar gidersem bu otelde kalmam!" dermişim…
Kahvaltının ardından tur otobüsünde, yerel rehberimiz Nuray hanım da bize sürekli sorular sordu. Bu soruların cevabının pek tanıdık olmadığını tahmin ediyor ve yanıtları merakla bekliyoruz. Mesela, "Evlerin pencerelerine dikkat edin, ne fark ettiniz?" dedi. Çeşitli tahminler tutmayınca da açıkladı.
Meğer şehrin çok kuzeyde olması dolayısıyla kışın günler çok kısa sürer ve buna karşılık Haziran Temmuz arasında en uzun gündüzler yaşanırmış ve güneş neredeyse hiç batmazmış. Bu "beyaz geceler" de insanlar da uyuyamadıkları için pencerelere siyah, ışık geçirmeyen perdeler kullanılırmış. Böylece de camlar perdesiz gibi görünürmüş… Beyaz geceleri yaşamasak da ne olduğunu biliyorduk ama cevabın bu olduğunu tahmin edemedik. Nuray hanım gezi boyunca bunun gibi eğlenceli sorular sormaya devam etti. Cevabı bilenlere Said bey çeşitli hediyeler verdi. Ben bu sınavda sınıfta kalanlardan biri oldum ama hediyeler genelde votka olunca bu durumu hiç umursamadım.


Kahvaltının ardından merakla beklediğimiz Hermitage Sarayı ve Müzesi turu için hareket ettik. Çarlık dönemine ait yaklaşık 4 milyon eseri barındıran, Neva Nehri yanındaki Dünyanın ve Rusya'nın en büyük müzelerinden Hermitage Müzesi turumuz başladı. Dıştan görünüşü ile insanı adeta büyüleyen saray müzenin girişinden itibaren tanık olduğumuz ihtişamı anlatmak uzun sürecek. Ben en iyisi Neva Nehri turumuzdan söz edeyim. Kanal turumuz önce hafif yağmurlu başladı. St. Petersburg'un eşsiz güzelliklerini bu kanal turunda çok daha görkemli hissettik ve yaşadık. Neva nehri insan yapımı bir kanal içinde akıyordu ve bir nehir ve çevresi ancak bu kadar temiz ve düzenli olurdu. Aklıma bizim 'yap-boz tekrar yap' kısır döngüsüne hapsettiğimiz Meriç'i düşündüm. İkisi kıyas kabul etmeyecek kadar siyah ve beyazdı.
(SÜRECEK)