RUSYA GÜNCESİ -5- Küllerinden tekrar doğan şehir
Gönül UYANIKTIR
Tarihte Deli Petro olarak tanıdığımız Çar 1’nci Petro (Ruslar Büyük Petro diyor), şehri 27 Mayıs 1703'te İsveç'ten geri alınan topraklar üzerine kurmuş ve imtiyazını kullanarak bütün köylülerin çalışmasını istemiş. 40 bin köylünün yanı sıra zorunlu askerliğe alınmış olanlar da kendi aletlerini temin ederek ve yolculuklarında yiyeceklerini kendileri sağlayarak ülkenin dört bir yanından yürüyerek şehri inşa etmeye gelmiş.
İnşaat başladığında, yeni şehrin ilk yapısı Petrus ve Pavlus Kalesi olarak bilinen kale olmuş. Petro'nun Rusya'ya davet ettiği Alman mühendislerin denetiminde kanalizasyon yapılarak şehir kale dışına yayılmaya başlamış. Bütün taş ustalarının şehrin inşasında çalışmalara katılmasını sağlamak için Sankt-Peterburg dışında tüm Rusya'da taş bina yapımı yasaklamış.
Neva Nehrinin deltasında kurulan şehir, büyük bir bataklık alanın dönüştürülmesi, ıslah edilmesi projesinin bir ürünü olmuş, Amsterdam'da olduğu gibi pek çok bina çamur alanlara saplanmış direkler ve tahtalar ile kuvvetlendirilmiş temellere inşa edilmiş… Barok mimari tarzının görkemli örneklerini taşıyan kent bugünkü kimliğini İtalyan mimarlar Domenico Trezzin ive Francesco Bartolomeo Rastrelli tarafından 1716 yılında tasarlanan hali ile kazanmış..
Rusya'nın yeni başkenti olmaya niyetlenen Sankt-Peterburg, Baltık Denizi'nin bir kolu olması nedeniyle Puşkin tarafından “Avrupa'daki Pencere” Dostoyevski tarafından de “Soyut ve Tasavvur Ürünü” bir şehir olarak nitelendirildi…
Neva Nehri üzerinde karşıdan karşıya hiçbir kalıcı köprüye 1850 yılına kadar izin verilmedi. 2’nci Alexander döneminde ilk ve en önemli liberal reform, fakir insanların şehir içine akın etmesine yol açıldı. Böylelikle varoşlarda çok kiracılı ucuz apartmanlar kuruldu ve endüstri ayağa kalkmaya başladı… Yüzyılın sonunda kent; Avrupa'nın en büyük endüstri merkezlerinin birisinin içinde büyüyüp gelişmeye devam etti.
1905 devrimi burada başladı ve hızla diğer bölgelere yayıldı. Birinci Dünya savaşı süresinde Sankt-Petersburg’un ismi, Almanca çağrışımı düşünülerek,1914’te Çar 2’nci Nikolay’dan hareketle Petrograd olarak değiştirildi. Şehir 1917 Rus devriminin başlangıcını gördü. İkinci Sovyetler Kongresi'nde Petrograd, ‘Leningrad’ oldu. Geçici hükûmet Ekim Devrimi ile yıkılınca şehrin Alman saldırısına açık olması Lider Vladimir Lenin'i Rusya'nın tarihsel başşehri Moskova'ya taşınmaya zorladı. 5 Mart 1918’den bu yana Moskova başkent olarak kaldı. 1924'te Lenin'in ölümünden hemen sonra Petrograd, Lenin'in anısına Leningrad olarak anıldı.
İkinci Dünya Savaşı’nda Leningrad, Nazi Almanya’sının silahlı kuvvetleri tarafından 8 Eylül 1941 ile 27 Ocak 1944 arasında 29 ay kuşatma altında kaldı. Petersburg'u yeryüzünden silmeye kararlı olan Hitler'in emriyle sürekli olarak top ateşine tutulan şehirde 800 bini sivil olmak üzere bir milyondan fazla insan bombardıman, açlık ve soğuktan öldü. Sokaklar cesetlerle doldu. Bu trajediyi günlüğüne yazan 11 yaşındaki Leningradlı kız Tanya Saviçeva’nın günlüğü blokaj trajedisinin bir sembolü olarak Nürnberg Mahkemeleri'inde delil olarak kullanıldı. Şehrin Nazi Almanya’sına karşı duruşu nedeniyle ‘Kahraman Şehir’ unvanı verildi.
Almanların günde 100 bin bomba attığı ve büyük hasara uğrayan Leningrad, kuşatmanın ardından on yıl içinde kroki üzerinde yeniden inşa edildi. Kentin entelektüel ve sanat merkezi olması sosyal dokusunun değişmesine karşın kentin dokusunun değişmemesini sağladı.
(SÜRECEK)