RUSYA GÜNCESİ -2- Dünyanın en yeşili, kültür sanatın başkenti

Gönül UYANIKTIR

Temizlik, düzen, yeme, içme, çatal bıçak, peçete kullanma kültürü dahil daha nicelerini Rus Halkına bizim 'deli' diye tanıdığımız Çar 1'nci Petro aşılamış. Gerçi O da, bu lakabı sonuna kadar, bileğinin gücüyle hak etmiş. Hermitage Müzesi ziyaretimizde yerel rehberimiz konuyu ilginç örneklerle anlattı. Ayrıca aynı konuda Türk Yemek Kültürü Araştırmacısı, Gastronomi konusunda uzman ve Hudut Gazetesi yazarlarından Müşerref Gizerler'in ulaştığı kaynaklar; 1'nci Petro'nun, Rus halkının medenileşme sürecine dair çabalarından da ilginç örneklerle dolu…. Şimdilik Hermitage Müzesini geçip Moskova'yla devam edelim.
Rusya'da gördüğümüz şehir merkezleri Avrupa mimarisi, özellikle de İtalyan ve Fransız örneklerinden esinlenerek inşa edilmiş, görkemli taş binalarla çevrili. İşyerlerinin çoğu geleneksel olarak bu binaların merdivenle inilen alt, ya da giriş katlarında. Üst katlar konut olarak kullanılıyor. Bu ülkede ilan, reklam ve tabela vergisi çok yüksek olduğu için cadde ve sokaklarda görüntü kirliliği de yok. Ayrıca televizyon anteni klima üniteleri, çirkin elektrik direkleri boydan boya uzanan elektrik telleri de yok. Tüm şehir, sarı ışıklı, alçak, nostaljik sokak lambaları ile aydınlatılıyor. Bu da ortamın ambiyansına çok uygun düşüyor.
İşyerlerinin cam veya kapılarındaki yazılardan içerde ne iş yapıldığını, ne satıldığını (Rusça bilirseniz) anlıyorsunuz. İlginç olan dünya markalarının logolarının kullanılıp, isimleri 'çakma' olan işyerleri… Yani aslında dünya markaları satıldığını anlıyorsunuz ama ambargo nedeniyle bir danışıklı döğüş var gibi. Sadece Çin ve Kore ambargoya uymayıp Rusya ile bol bol ticaret yapıyor. O kadar çok Çinli ve Koreli gördük ki, Rusya'yı adeta istila etmişler!


Trafik sabah ve akşam saatlerinde çok yoğun, ama tek bir klakson, korna sesi duymuyorsunuz. Yaya geçitlerinde sürücüler çok saygılı… Hiç de alışkın olmadığımız bir düzende sessizce akıp giden trafikte tek bir eski model araç göremedik.. Moskovich'ler çok eskide kalmış. Trafikte peş peşe dünyanın en pahalı marka araçlarını görüyorsunuz. Avrupalı firmaların yanında son dönemde Kore ve Çin malı araçlar piyasayı ele geçirmiş.


Moskova dediğiniz, Avrupa'nın İstanbul'dan sonraki ikinci büyük kenti. Banliyöler de eklenince nüfusu 18 milyon civarında, hatta İstanbul'u geçtiği de rivayetler arasında… Şehrin Avrupa'ya açılan sınır kapısı olmasa da, konum itibarıyla Rusya başkentinin topraklarının tamamı Avrupa karasında….
Edirne Lisesinden Yetişenler Derneği'nin 21'nci gezisinin ilk durağı, Moskova Hava limanına indiğimizde Said bey bizi yerel rehberimiz 'Paşa', ile tanıştırdı. Moskovalı bir Rus genci olan Paşa (gerçek ismini unuttum) bize iki gün boyunca eşlik etti. O İngilizce anlattı, Said bey Türkçeye çevirdi. Kafilemiz toplam 45 kişiydi ve bizi bekleyen otobüsle ilk olarak panoramik Moskova şehir turu attık. Daha sonra araçtan inerek; siyasi ve toplumsal çalkantılı olaylara sahne olmuş tarihi merkez Kızıl Meydan ve çevresinde yürüdük. Granit parke döşeli (bizim tarihi köprüler ve yolların taşlarını döşeyenleri buraya çırak diye göndermeli) altın kaplamalı ve rengârenk Hintli sarığı ve soğan şeklinde çok renkli kubbeleriyle ilginç katedraller ve müthiş mimarların elinden çıkmış görkemli binalar meydanı çevrelemişti… Bu binalar ışıl ışıl parlayan altın kaplamaları ve çok renklilikleri ile insanın ilk bakışta algılamakta güçlük çektiği detaylar barındırıyordu…
Rusya Hükümeti'nin merkezindeki şehir turunun ardından yürüyüşe geçtiğimiz Kızıl Meydan, öğleye yakın saatte hala sakin. Edirne Lisesi'nden Yetişenler (ELYD) kafilesi zaman zaman Çinli, Koreli ve Japon ekiplerle karşılaşıyor ve fotoğraf çekimleri karışıyor. Dünyanın en büyük kentsel alanlarından birine sahip şehirde kendimizi birden Rusya Devlet Başkanı Putin'in çalışma mekanı Moskova Kremlin'i karşısında buluyoruz. 0rta Çağ kalesi olarak inşa edilen Kremlin ile birlikte Kızıl Meydan da Dünya Mirası listesinde yer alıyor. Otoparkta hepsi de siyah renkli zırhlı araçlar var ama tabi bizimkilerle boy ölçüşemez!!!


St. Basil Katedrali, Lenin Mozolesi, Kremlin Sarayı, Bolşoy Tiyatrosu, Tverskaya Caddesi, Gorki Parkı, Novadieviçe Manastri, Kuğu Gölü, Luzniki Stadyumu, Serçe Tepesiyle Moskova Üniversitesi derken turu tamamlıyoruz. Öğle yemeğimiz Rustik tarzda, sarı ışıkla hafif aydınlatılmış otantik bir mekanda yiyeceğiz. Mönüde bol sulu, etli çorba, salata, tavuk etli bir yemek ve hafif bir tatlı var. 'Salata yeter' diye düşünürken Said bey durumu fark etti. Paşa aracılığı ile etyemezlik durumum mutfağa kadar uzandı. Sonuçta domates ve sebze soslu lezzetli bir mantar yemiş oldum… Tabi bu durum ekstra sayılıp ücreti turdan tahsil edildi.
Rus Halkı, genelde de orta yaş ve üzeri çok somurtuk ve çok çok kuralcı. 'Nuh dedikleri peygamber olamıyor.' Yerel rehberlerimiz biz sormadan bu konuyu dile getirdi ve durumu, 'komünizm dönemi' uygulamalarına bağladı.


Dünyanın en büyük 18'nci kentsel alanı, kentsel ekonomisi ve hatırı sayılır derecede pahalı 'Global şehir' Moskova, turizm açısından da hızla büyüyor. Yeryüzünün en kuzeyinde yer alan Metropol, Avrupa'nın en uzun tek başına duran yapısı Ostankino Kulesi ile Avrupa'nın en yüksek gökdeleni unvanına sahip Federation Tower'a da ev sahipliği yapıyor. Türk inşaat firmaları da başkentte hayli faal!
Ostankino Kulesi Nikolai Nikitin adlı bir mimar tarafından Ekim Devrimi'nin 50'nci yıl dönümü için yapılan bir Radyo- Televizyon kulesi., 1963 yılında başlanıp 1967'de tamamlanan 540 metre yüksekliğe sahip kule 2022 yılı itibarıyla dünyanın en yüksek 12'nçi binasıymış…


Adını üzerine kurulduğu Moskova Nehrinden alan, %40'ını orman ve yeşil alanların oluşturduğuna kenti, kuş bakışı gören otel odamızdan izlemek hem keyif hem de hüzün veriyor. Dünyanın en yeşil kentlerinden biri olan Rus kültürünün merkezi konumundaki; barındırdığı müze, tiyatro ve akademik kurumlardan dolayı sayısız bilim insanı ve sanatçıya ev sahipliği yapıyor.
(SÜRECEK)