OY DERE, OY DERE

Saros Körfezi’ni boydan boya kaplumbağa tipli eski arabasıyla geçen yılların Almancı Mustafa’sı artık yorulduğunu hissetmeye başlamıştı.

Edirne’den çıktıklarından beri saatlerdir yoldaydılar. Önce Mecidiye, Erikli, Yayla, Karaincirli, Vakıf’a da uğradıktan sonra son olarak Enez ilçesinin de sahillerini gezmişler, geri dönüş yolundaydılar.

Her yıl geleneksel hale getirdikleri izinlerinde Türkiye’nin değişik yerlerini gezmişler, memleketlerinin bilinen bütün güzel coğrafyalarında tatillerini geçirmişlerdi Almanya’da birlikte çalıştıkları karısıyla birlikte.

Karısının bir yıldır “Mustafa’m artık yeter gezdiğimiz, yaşlanıyoruz, yorucu oluyor bu tatillerde gezmeler. Yerleşelim artık bir yerlere, bulalım güzel bir sahil yeri, bir yazlık alır dinleriniz bolcana. Hem baksana emekliliğimiz de geldi, dayandı, kızanları evlendirdik, torunlarla da zaman geçiririz hem yazları” sözleri üzerine bu yıllık tatillerinde yer arıyorlardı kendilerine.

Memleketleri Edirne’ye yakın olduğu için ille de Enez civarlarında olsun demişti karısı. Gezdikleri yerlere alıcı gözlerle baktıkları halde hepsinde de buluyorlardı kusurlar. Kimisinin yolunda, kimisinin sahilinde, yok kalabalıktı, yok uzaktı, sapaydı derken bir türlü karara varamadıkları için Edirne’ye köylerine geri dönmeye karar vermişlerdi.

Gülçavuş sahili. Derenin, denizle buluştuğu, içinde balıkların yüzdüğü, daha limanın yapılmadığı yıllar

Enez’den çıktıktan sonra karısının uyarısıyla yol üzerinde “Gülçavuş/Sultaniçe” yol tabelasını görünce durup dönerek dar köy yoluna girdiler umutlarını tazeleyerek.

Küçükevren’i meraklı gözlerle inceleyerek köy içinden geçtikten 5 dakika sonra Gülçavuş içinden Sultaniçe köyüne uzandılar. Biten yol sonrası araçlarından indiklerinde sol tarafta boylu boyunca uzanan sakin sahil ilgilerini çekmeye yetmişti.

Yürümeye devam ettiler sahil boyunca. Biraz ileride iki sahili ortadan bölen sakin dere ilgilerini daha da arttırdı. “Köyümüzdeki dereyi anımsadım şimdi bak işte” diye söylendi karısı.

Sakince akan dereyi aşmak için sandaletlerini ellerine alarak billur gibi akan derenin içinden geçerek sahilin diğer tarafına geçtiler. Boydan boya uzanan dar bir kumsal sahil, “suyu boncuk gibi” diye düşündü Almancı çift.

İleride büyümeye başlayan çam ormanın kenarından taşlarla kaplı daracık sahilin olduğu yere kadar yürüdükten sonra sahile oturarak tek tük şemsiyelerinin altında güneşleyen, denize giren yazlık sakinlerini izlediler.

Her ikisinin de akıllarından geçeni anlamak zordu o an için. Dönüşe geçtiler aynı sahili yine alıcı gözlerle inceleyerek. Derenin yanına geldiklerinde üst tarata balık tutan çocuklara ilgiyle baktı Almancı Mustafa. “Gel benimle hanım” diyerek çekiştirdi derenin üst tarafına doğru karısını.

Balık tutan gençleri “rastgele gençler” diyerek selamladıktan sonra balık durumunu sordular. “Kefal başta olmak üzere çıkıyı işte bi şeyler” diye yanıtladı gençlerden birisi. O anda oltanın ucunda beliren kefalı ilgiyle izleyerek döndüler sahile doğru.

“Hanım ne diyorsun? Bak bütün Saros sahillerini gezdik, bir türlü karar veremiyoruz. Burasını görüyor musun bak derede balık bile tutuyor gençler, tertemiz doğa, sessiz, doğal güzellikleriyle dolu, bir tarafı orman, bir tarafı deniz. Sevdim ben burasını ama son karar senin”

Sordular, soruşturdular dereye yakın bir siteden bir yazlık almayı başardılar. Emekli oldular, yazlıklarına yerleştiler. Çocuklar her yıl tatil zamanlarında yanlarında kaldılar, torunlarının her yıl biraz daha büyümesini seyrettiler huzurla.

Dereyse her yıl biraz daha, biraz daha kirlendi onlar dere kenarına yerleştikten sonra. Derenin kirlenmesiyle onların yaşlanmaları aynı hızla oldu.

Artık yataktan çıkmakta zorlanan karısını doğrultarak dışarıdan gelen büyük kızının sesiyle birlikte yavaş adımlarla, birbirlerine yaslanarak çıktılar siteden. Günlerdir evde kapalı kaldığı için canı sıkılan karısını gezdirmeye götürüyorlardı. Gülçavuş sahilinden aşağıya inen yoldan arabayla geçerek sağa yeni asfaltlanmış, sahili daha da dar hale getirmiş yolu da geçtikten sonra köprünün üzerinde toplanan kalabalık ilgilerini çekti.

Araçtan inerek kalabalığı sokulan kızını takip etti Almancı Mustafa. Köprünün altında şişen derenin ağzı kepçeyle açılmış, derede biriken bütün kirli sular denize hızla boşalıyordu. Hüzünlü gözlerle izledi derenin akışını Almancı Mustafa. Kızı burnunu tutmuş bir şekilde bindiler arabaya. Karısı sordu;

“Bizim deremiz mu bu Mustafa?”

Yanıt vermedi Almancı Mustafa, hüzünlü gözlerle denize hızlıca karışan kirli dereye bakarak.