DOLAR 42,5354 0.07%
EURO 49,5729 -0.06%
ALTIN 5.745,37-0,12
BIST 11.007,370,81%
BITCOIN 38885422,23%
Edirne

KAPALI

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

805 okunma

‘Mutlak buhran’

ABONE OL
10 Eylül 2025 10:15
0

BEĞENDİM

ABONE OL

1992’de yeniden kurulan CHP’de parti içi muhalefet hiç olmamıştır, mugalatadır; genel merkezi  ele geçirmek/elde tutmak için hiziplerin birbirleriyle mücadelesi  vardır.  

Parti içi muhalefetten anlaşılması gereken ise:  olumlu yönde alternatif teşkil etmektir.                                   Öncelikle parti programı, tüzük üzerinden yürüyen öneriler ortaya koymak,  parti politikalarına yönelik fikir üretmek ve bunları örgütte tartışmaya açmaktır.

Sanki bu yapılıyormuş gibi davranan hizip başları için genel merkez yönetimini ele geçirmek, aslında  esas hedeftir.  Bunun için de örgüt içinde yandaş devşirmek, hizip başlarının parti içi çalışmalarında önemli bir yer tutar.

Haliyle parti içi bu çekişme CHP’nin iktidar yolunda en büyük engeldir. Genel merkezde konuşlanmak, muktedir olmak, parti içinde kendine yandaş oluşturarak koltuk kapmak/korumak,  partinin etinden, sütünden, tırnağından faydalanmak,  işte bu konforlu, bireysel çıkarları önceleyen siyaset biçimi, CHP’yi muhalefet partisi konumuna mahkûm etmiştir.      

Baykal’ın, “kavgalı eve kız verilmez” diyerek mutlak iktidarını ilan ettiği 2000’li yılların başında Murat Karayalçın, Fikri Sağlar, Ertuğrul Günay, Ercan Karakaş gibi hizip başlarını nasıl etkisizleştirdiğini hatırlayacak halen çok CHP’li vardır.  

Baykal parti içi mutlak iktidarda başarılıydı fakat CHP’yi iktidar alternatifi bir parti yapamadı,                                  

10 yıl boyunca belagata dayalı CHP’yi yönetti; AKP’nin değirmenine su taşımış oldu.

AKP karşısında imtiyaz kaybına uğrayan güç odaklarının CHP’yi iktidar alternatifi bir parti yapmak üzere kolları sıvadığı, bu köşenin iddiaları arasındadır.

Önce bir kaset operasyonuyla Deniz Baykal tasfiye edildi, yerine kafasına Ecevit şapkası geçirilen ‘Proje Kemal’ yeni genel başkan yapıldı. Aydın Doğan medya grubu, CHP’deki bu hareketliliği iktidar değişikliğinin ayak sesleri olarak pompaladı, yer gök inledi. 

Sonra mı ne oldu?

Çok iyi hatırlayacağınız gibi, ‘Proje Kemal’, muhabbetli  6’lı masa ile girilen seçimi kaybetti.                      

O da 13 yıl boyunca AKP’nin önünü kesemedi.                                                                                                                   

Doğrudur, güç odaklarının projesi sonuç vermedi,‘Proje Kemal’in son kullanma tarihi de doldu, önceden hazırlanan B planı devreye sokuldu.

2024 yerel seçimlerine hüsrana uğramış, karamsarlığa sürüklenmiş bir CHP seçmeni ile girilemezdi, umut yaratmak şarttı.

“Değişim” sloganı altında Kemal Bey’in başarısız genel başkanlığında önemli görevler üstlenmiş Özgür Özel genel başkan yapıldı. Elbette ‘esas oğlan’, çekim merkezi:  Ekrem İmamoğlu idi.       

Özgür Özel önce biraz bocaladı, yumuşama/normalleşme laflarıyla iktidara çiçek uzattı.                      

Kısa sürdü çünkü iktidarın ülke yönetim anlayışının temelinde toplumu kutuplaştırmak/germek yattığını, 2002’de dünyaya gelmiş çocuklar bile fark edebiliyordu.

Özgür Özel  de şekilsel davrandığını tabii ki biliyordu lâkin proje gereği CHP’nin oy havuzunu genişletmek, AKP seçmeninden de oy devşirmek lazımdı, tutarsızlığın lafı mı olurdu.

Özgür Özel’in cevval genel başkanlığı -köşeye sıkışan kedi misali- CHP belediyelerine yönelik operasyonlar sonucudur.  İmamoğlu’nun görevden uzaklaştırılması,  19 Mart vakası, bardağı taşıran son damla olmuş; eşyanın tabiatına aykırı yumuşama/ normalleşme edebiyatından keskin bir muhalefet diline geçilmiştir. Bu kez ise köşeye AKP sıkışmıştır; şimdi o tırmalamaktadır.

 CHP’deki yapısal sorunların doğurduğu sonuçlar maharetle kullanılmaktadır ve yaşananların açıkça gösterdiği gibi CHP’nin aktif/etkin siyaseti, toplumsal muhalefeti genişletmesi, diri tutması iktidarı sarsmaktadır. CHP’nin etkisizleştirilmesine dönük adımların sertleştiğini görüyoruz.

Bu köşede demokratik siyasetin ülke için önemini vurgulayan sayısız yazıya tanıksınız. Demokratik siyasetin ülkede –sandık demokrasisinden söz etmiyoruz- zemin bulmasında CHP’nin önder niteliğini hep hatırlattık. Ve fakat: CHP’nin demokratik/saydam(dürüst yönetilmediğini, demokratik siyasetin önce CHP’de tesis edilmesi gerektiğini anlatmak için de çok mürekkep sarf ettik.

Gürsel Tekin CHP’deki yapısal sorunların bariz bir sonucudur

Kayyım Gürsel, Kılıçdaroğlu oligarşisinin has elemanlarındandı. Gerçi bir ara ‘Proje Kemal’in kendisine düşkünlüğünde azalma olunca genel sekreterlik görevini bırakmıştı biraz da artizlik (artistlik değil) yaparak. Bu kifayetsiz muhterislerin en büyük korkusu muktedir konumlarının aşınmasıdır. Hep muktedir kalmak, CHP’nin etinden/sütünden/tırnağından yararlanmak adeta bir yaşam biçimidir onlar için. Siyaset, bir koltuk, ayrıcalık, zenginleşme kapısıdır.

Atatürk’ü, Cumhuriyetin değerlerini kendilerine siper yaparlar türlü madrabazlıklarını örtmek için. CHP onlar, onlar CHP demektir. 

Kahir ekseriyetteki Cumhuriyet Halk partililer ise yapısal sorunların aşılması için çabalamak yerine bir muktedir partilinin koltuk altına girerek boyunu büyütmenin, güdük çıkarların peşindedir. Partilerindeki bozuk düzenin sakil sonuçları karşısında ise deve kuşu gibi kafalarını kuma gömerler. ‘Hain’ ilan etmede çok beceriklidirler ancak CHP’den neden bu kadar ‘hain’ çıktığına kafa yormakta tembel davrandıkları da ortadadır.  

Daha dün Özlem Çerçioğlu’na ateş püskürenler, bugün Gürsel Tekin’e aynısını yapıyorlar. Oysa ikisi de el üstünde tutulan kıymeti kendinden menkul möhim (mühim değil) şahsiyetler değil miydi?

Say say bitmez: Baykal koltuğu bıraktığı için gözyaşlarına boğulan Savcı Sayan şimdi nerede? Atatürkçü, Cumhuriyetin yılmaz savunucusu, haykırırken boyun damarları şişen Teğmen Çelebi, CHP genel başkanlığına layık görülen Metin Feyzioğlu nerede, neler anlatıyorlar?

Sorunu bu arızalarda değil, bu arızaları doğuran yapıda aramak gerektiğini önce anlamak zahmetine katlanacak Cumhuriyet Halk Partililer eğer hep dile getirdikleri gibi bu ülkenin aydınlık geleceğini temsil ediyorlarsa…

Evet, öğrenilmiş/öğretilmiş çaresizlik içindeki CHP üyesinin önce kafasını kumdan çıkarıp kök sorunları kavramak ve çözüm için kolları sıvaması icap etmektedir. Hamaset/gösteri/ajitasyon siyasetine kendini kaptırmamalı, oyalandığının farkına varmalıdır.

CHP’deki oligarşik yönetim tarzının son bulması, demokratik/saydam/dürüst bir parti yönetimi için irade ortaya koyması gerekmektedir.

Son günlerde yaşananların tasfiye edilen Kılıçdaroğlu oligarşisi ile parti yönetimini ele geçiren İmamoğlu oligarşisi arasındaki parti içi iktidar kavgasından kaynaklandığını, iktidarın da bunu kendi lehine kullandığını artık kavramalıdır. 

Mahalle delege seçimlerinde neden çarşaf liste üzerinden nispi temsil yöntemi uygulanmadığını, anahtar liste utanmazlığına yol verildiğini de sorgulamayı ihmal etmemelidir. 

Örneğin, örgütsel bütünlüğü, örgüt dinamiğini, kolektif parti pratiklerini umursamayan, CHP üyesini yük taşıyıcı varlık yerine koyan,  genel merkez oligarklarından neden hiç hesap sorulmaz da onlara yanaşmak için can atar çokça partili?   

Hadi gelin sorunun sebep kısmını biraz derinleştirelim, meseleye sermaye sistemi zeminde yaklaşalım…

Devleti yöneten siyasi partilerin kontrol altında tutulmasında parti içi işleyişin antidemokratik yürümesi, lider oligarşisi, istenen parti yönetim tarzıdır.

Nasıl ki kapitalizm insanlarda işsizlik ya da statü kaybı endişesiyle oluşan rekabete dayalı bir sosyal-psikolojik alan üzerinden toplumu manipüle ediyor, yönlendiriyorsa; siyasi partilerin merkezi bir yapıda olması da kapitalist düzenin bir çıktısıdır.

Bu öyle bir hal almıştır ki,  demokratik, saydam, liyakata dayalı parti işleyişinin hiçbir önemi kalmamıştır. Belirleyici ölçüt: güçlü birine yanaşmak, himayesine girmek ve tiyatroda biçilen rolü güzelce oynamaktır.

Biraz ün/unvan, oturacak bir parti yönetim koltuğu, hiç olmazsa koltuğun kolçaklarına tutunacak bir pozisyonu, milletvekili/belediye başkanı/meclis üyesi gibi temsil görevlerini yaşamın yegâne anlamı gören o kadar çok siyasi aktör var ki, tiyatroya oyuncu bulmayı da ziyadesiyle kolaylaştırmaktadır.                

Bu tiyatroda yer almak için sırada bekleyen, “gönüllü kulluk” yapmak için yanıp tutuşan figüran da çok tabii. Yandaşlık, goygoyculuk gibi ‘meziyetleri’ utanmadan siyasi parti kimliği ile örtüştürürler, siyasi partileri kontrol altında tutan çarkları yağlama görevini zevkle üstlenirler. 

Bu tıynetteki partililerin diğer bir muhterem özelliği ise, siyasal yoldan bir imtiyaza sahip olmalarıdır. Şahsen kendisi veya bir akrabası devlet kurumlarından birine yamanmıştır. İmtiyazlı bir iş için belediyelerin biçilmiş kaftan olduğunu bilmeyen yoktur.                                                                                          

Parti merkezine yerleşmiş, bir kısmı da yerleştirilmiş oligarkların işlerini kolaylaştıran, himayeci/kayırmacı/yanaşmacı, siyasi etik değerlerle bağdaşmayan yönetim tarzına meşruiyet sağlayan bu elverişli partililer sayesinde parti işleyişindeki sorunlar kanıksanır, normal karşılanır.

Tartışan/sorgulayan örgüt, oligarşik yapının işleyişinde ayak bağıdır. Örgütsel bütünlük çok tehlikelidir, hiç istenmez. Bizden olanlar-olmayanlar ayrımının, örgüt içi kutuplaştırmanın/ötekileştirmenin bilinçli şekilde devrede tutulması,  “böl ve yönet” kadim kuralının bir icabıdır ve zevkle uygulanır.

PM/MYK üyesi,  milletvekili, belediye başkanı, meclis üyesi konumundaki bazı parti muktedirleri de bu planlı programlı parti işleyişini merkezden yerele taşımakla mükelleftirler.

Parti içi iktidarı elden kaçırmamakla görevli oligarklar adına ‘aşağıdaki figüranları’ formatlama, kullanma ve kontrol altında tutma sorumluluğunu üstlenirler.

Güç odaklarının parti üzerinde vesayetinin söz konusu olamayacağı; gücünü halkla iç içe örgüt iradesinden alan bir yönetim anlayışı/tarzı, CHP için kaçınılmazlaşmıştır.

Bunun için de partililerin böylesi bir hedefi önlerine koyup kararlılıkla yönetsel ve örgütsel sorunların üzerine gitmesi gerekmektedir. Yani, CHP’de demokratik/saydam/dürüst yönetim anlayışı ve biçimi için partililerin değişim iradesi ortaya koyması, partilerini vesayet altından kurtarmaları şarttır.

Evet, gerçek DEĞİŞİM ve YENİLENME yeni yüzlerin yönetime gelmesiyle değil; yapısal sorunların çözülmesi, siyasi etik değerlerin kurumsallaşması yönünde irade/kararlılık/icraat ortaya koyan bir parti yönetim anlayışının kendini göstermesiyle mümkündür.

Hiç kuşku yok ki CHP’nin konjonktür kaynaklı önceliği, safları sıklaştırarak iktidar yolunda yürümektir.   

    En az 10 karakter gerekli