
Son yazımızda bilgiyi, “Ne? , Nasıl? , Neden?” sorularının yanıtı diye basitçe tanımlamıştık. Bu tanım basit ama “efradını cami, ağyarına mani” yani basit veya karmaşık her bilgi bu tanımın içinde ve bilgi diyemeyeceğimiz her şey bu tanımın dışında. Olumsuz en önemli örnek, inanç. İnançta bu üç sorunun hiçbirini soramayız. Şüpheyle karşıladığımız her söylemde de üç sorumuzun yanıtını bulamayız…
Son yazımızda bazı basit ve bağımsızlık dönemimizden bazı politik örnekler de vermiş, günümüzde çok etkin ‘bilgi kirliliğin’den söz etmişiz. Ama kanımızca, bilgi kirliliğinin de bu denli etkin olduğu dönemimizde, bilgi ile ilgili irdelemelerimizi çok daha geliştirmeliyiz. Örneğin, “bilgi türlerini, bilgi kaynaklarını, bilgiye ulaşımı, …” tek tek ele almalıyız. Somutluktan ayrılmamak için şöyle bir yöntem izleyeceğiz: Bilgiyi konulara ayıracak, bilgi tür ve kaynaklarını, bilgiye ulaşımı konular içinde ele alacağız. Çıkarımlarımızın kesin olduğunu söylemiyoruz. Biz bilgimizi sunalım, siz aklınıza uyanları benimseyin.
TIPLA İLGİLİ BAZI GENEL BİLGİLER
Tıpla ilgili yazacaklarımızın kaynakları: Deneyimimiz, uzmanlardan ve yazılı kaynaklardan öğrendiklerimiz, özellikle de (en ünlü tıp kitabı) Harrison’un İç Hastalıkları’nın İlkeleri (Principles of Internal Medicine-T. R. Harrison. 2022. 21st ed. First edition 1950)
1) Güveneceğiniz bir Aile Hekimi arayın. Onun önereceği aralıklarla ona gidin ve yine onun önereceği tahlilleri yaptırın. Öğütlerine uyun. Rahatsızlandığınızda önce aile hekiminize gidin. Sizi uzman hekime o yönlendirsin.
(Aile hekiminin işlevini romanlaştırmış A. J. Cronin’in yazdıklarını okumanızı öneririz.)
2) Tıbbın iki temel prensibi: a) Tıbbın asıl amacı hastalığı önlemek ve hastalık olunca da onu kısa zamanda teşhis etmek ve etkin bir tedaviyi sağlamak. b) Hasta bakımında sağlıkçı ve hasta arasındaki güvenli bir ilişki merkez oluşturur. (Harrison) Bu ilkeleri biz de benimsemeliyiz.
3) Harrison’un ilk basımlarında, “Pozitif teşhis olmaz”. Yani hekim hastanın rahatsızlığını öğrendikten sonra her olasılığı düşünüp, eleye eleye doğru teşhise ulaşmalı diyordu. Bugün tıp teknolojisindeki gelişmeler hastalığı tanıma, teşhis, tedavi ve önlemeyi değiştirdi. Yine de bizi yarım dinleyip hemen ilaç yazan hekime güvenemeyiz. Unutmayalım ki tıp, tüm çalışmalara, gelişmelere karşın, belirsizlikler içeren bir bilgi alanı. Bu nedenle tabiplerin hata yapma olasılıkları söz konusu. Üstelik ameliyatlar bilgi yanında beceri de gerektiriyor. Bu nedenle hekim seçiminde titiz davranmalı. Sonuç alamadığımızda hekim değiştirmeliyiz.
4) Sağlığımızla ilgili danışmanlarımız öncelikle aile hekimimiz ve onun yönlendirdiği uzmanlar olmalı. İnternetten yararlanarak teşhislerde bulunmaktan kaçınmalıyız. Analiz yeteneğimize güveniyorsak hekim teşhislerini denetlemede internetten yararlanabiliriz ama bu tür bulgularımızı yine de aile hekimimizle tartışmalıyız.
Tıbbi bitkilerle ilgili çok sayıda kitap var. Ama ıhlamur, adaçayı, nane, maydanoz gibi zararsızlığı denenmişler dışındaki tıbbi bitkileri aile hekimimize danışmadan kullanmamalıyız. Bir hekimle uyuşmazlık durumunda tek yolumuz hekim değiştirmek olmalı.
5) Harrison, “Klinik farmakolojinin (yani tedavide ilaç kullanımının) ilkelerini, iki önemli amaç: a) İnsana verildiğinde ilaç etkisinin nasıl bir değişiklik sağlandığının betimlenmesi. b) Eldeki ilaçlarla tedaviyi daha başarılı kılmak amacıyla bu değişikliğe neden olan mekanizmanın belirlenmesi diye açıklıyor. Harrison hekimler için yazmış. Bizim buradan çıkarımımız, ilaç kullanımında çok titiz davranmamız gerektiği, bize bir hekimce ilaç yazıldığında aile hekimimize ve varsa güvendiğimiz başka hekimlere de danışmamız gerektiği.
Ülkemizde ilaç kullanımında daha önemli bir sorun söz konusu. Eczanelerde bile satılabilen sahte ilaçlar. Bu, ilaç kullanımında titizlik gereksinimini bir kat daha arttırıyor.
6) Sağlığa aykırı birçok madde içeren bir ortamda, ayrıca beslenme yoluyla birçok zararlı madde alıyorsak sağlığımızı nasıl koruruz? Öncelikle vücudumuzu saran derimiz ve organlarımızı saran tabaklar bizi koruyor. Ayrıca olumsuz dış etkenlerle savaşan bir direnç sistemimiz (immune system) var. Bunu denetleyen salgılar (hormonal system). Onu denetleyen de merkezi beyin olan sinir sistemimiz (nervous system). Hücrelerimizin üreme ve yönetim merkezi DNA nın yapısını belirleyerek Nobel ödülü alanlardan biri olan Crick çok daha ileri şeyler söylüyor: “Siz; neşeleriniz, üzüntüleriniz, anılarınız ihtiraslarınız, benlik ve özgür irade duygularınız ile aslında çok sayıda sinir hücresinden (nörondan) ve bunlarla ilişkili moleküllerin bir arada davranışından ibaretsiniz.”
Tüm bu yarı bilimsel anlatımın özeti ise, “Sinirliyseniz, mutsuzsanız sağlıklı kalamazsınız.”
(DNA’nın bulunuşunu anlatan J. Watson’un ‘İkili Sarmalı’nı ve F. Crick’in ‘Şaşırtan Varsayımı’nı okumanızı öneririz.)
Sağlıcakla,