Aktif siyaset içindeki aktörlerin gösteri/şov/magazin dünyası fenomenleri ile yarışan ve bunu da siyaset yapmak sanan hallerini konu eden yazı dizisinin son bölümü ile karşınızdayız.
Popülist siyasetin tamamlayıcı unsurlarından magazinleştirilmiş halkla ilişkiler günümüzde her ne kadar ‘reel siyaset’ şeklinde pazarlansa da halkın sorunlarını halka anlatarak vaziyeti idare etmenin, medyada poz verme yarışına girmenin, göze batmadığı söylenemez.
Siyaset kurumunun işlevinden koparıldığı, halka dokunmak ile sorun çözmek arasındaki keskin çizgi fark edilmiyor değil. Ekonomik sıkıntılardan bunalmış vatandaşa çarşıda/pazarda hal hatır sormanın hafifliği besbelli fakat ortalarda dolaşan aktörlerin bu konforlu alanı sorgulayarak kendilerini geliştirmeleri, siyaset kavramının içini dolduran çalışmalar sergilemeleri, tercih edilmiyor anlaşılan.
Sahada dolanan aktörlerin bir kısmı için ise, yanaşmacı/himayeci/kayırmacı siyasi pratikler, siyaset kurumuna yaslanarak bir kamu kurumunda iş bulmanın merdivenidir adeta.
Günümüzde daralan istihdam alanları nedeniyle siyaset kurumunun kısa yoldan ‘ekmek kapısı’ görülmesinden bahsediyoruz.
Devlet kurumlarında liyakate pek önem verilmemesi, kadro şişkinliği, bir muktedire yaslanarak kolayca iş bulmak için çabalayanların çokluğundandır.
Kuşkusuz sistemden kaynaklı bir sorundan da bahsediyoruz. Mamafih ekonomi yönetim modelinin doğurduğu sıkıntıların, kamu kurumlarında ihtiyaç fazlası personel çalıştırarak, belediyelerin imaret işlevi görmesiyle aşılamayacağı gün gibi ortada…
Kapağı bir kamu kurumuna atarak iş bulanların ötesinde geniş bir toplum kesiti ‘sistem mağduru’ olarak ya işsiz ya da kronik geçim sıkıntısından mustarip.
Magazinleştirilmiş siyaset tarzının yaygınlığı bu mağdur geniş toplum kesitini oyalama mecburiyetine de bağlanabilir bir bakıma. Kök sorunları perdeleyen pansumancı tutum ve davranışlarla halka dokunmak, onun dertlerini dinlermiş gibi yapmak ne kadar yaygın değil mi?
Çözüme dair sıkça duyduğumuz ise…
İktidardan: “sabır”; muhalefetten ise: “iktidara gelince”…
Bu bölümde iki konuğumuz var: Okan Gaytancıoğlu ve Egemen Ilgın.
Öncesinde CHP Edirne İl Başkanı’nın güncel bir basın toplantısına kısaca değinelim.
Harika Taybıllı, 10 Ocak’ta kutlanacak ‘Çalışan Gazeteciler Günü’ dolayısıyla kentte görev yapan basın mensuplarıyla bir araya gelerek pasta kesmiş. Günün anlam ve önemine binaen açıklamalarda bulunmuş, yerel basındaki sorunların çözümüne ilişkin partisinin danışma kurullarına iletilmek üzere notlar da almış.
İyi de yapmış zira ülke demokrasisinin gelişmesinde yerel basının önemi ortada fakat ciddi mali kaynak yetersizliğinden kaynaklı hayatta kalma mücadelesi veren gazetelere devlet desteği neredeyse yok mertebesinde. Resmi ilanlardan gazetelerin elde ettiği gelir devede kulak mertebesinde.
Yaygın basının genelde bağımsız/tarafsız yanı zaten tartışmalı; yerel basının ekonomik sıkıntılarına çare bulunmazsa halkın haber alma özgürlüğünün iyice sınırlanacağından kimse şüphe duymasın.
Üstelik bir kamu görevi söz konusudur ve kamu kaynaklarından destek fevkalade önemli ve gereklidir.
Konuya parmak basan Taybıllı’nın şu saptamaları önemlidir…
//Bildiğiniz gibi hükümet bir tasarruf genelgesiyle yerel yönetimlerin 3-4 bin lira civarı abone fiyatlarını yasakladı. Niçin? İtibardan tasarruf olmaz ama basın emekçisinin gelirinden tasarruf olur. Yine aynı genelge ile bütün sağlanan destekler de yasaklandı. Yerel basına yerel yönetimlerin verdiği diğer destekler de yasaklandı. Bunlar ve daha bir sürü sayılabilecek uygulamalarla aslında özgür olması gereken basının bir şekilde zımnen sansüre uğradığını söylemek söz konusudur// demiş. (Olgay Güler haberinin ayrıntılarını buradan okuyabilirsiniz : https://hudutgazetesi.com/guncel/chpden-basina-pasta-surprizi/)
Doğru demiş ve bu saptamalar karşısında Edirne Belediyesi Başkanı Filiz Gencan Akın durumdan vazife çıkararak bu yasakçı yeni yasaya rağmen yerel basının yaşayabilmesi için maddi kaynak yaratmalı, çözüm bulmalıdır.
Demokrasi yerelde gelişir ve dolayısıyla vatandaşın haber alma, bilgilenme portalıdır yerel basın, demokrasiye açılan kapıdır, yoldur. Dahası, yerel basın bir kentin arşivi, hafızasıdır. Bu alanlarda ilk elden sorumlu da yerel yönetimlerdir.
Filiz Gencan Akın’ın çok çalıştığı tartışma götürmez; halkla ilişkilerde gerek ziyaret gerekse teşrifat duyuruları sosyal medyada sıkça karşımıza çıkıyor. Ancak, Edirne’nin ilk kadın belediye başkanı olmanın ne ifade ettiğini, halka hizmette farklılığını ortaya koymasının zamanı da gelmiş olmalı. (Filiz Gencan Akın’ı köşemizde ayrıca ağırlayacağız, kendisine mütevazi önerilerimiz de olacak.)
Taybıllı da, partisinin danışma kurullarına ilettiği notlardan hangi sonuçların çıktığını kamuoyuna basın yoluyla duyurmalıdır. Basın toplantısı pasta kesmekle, kutlama yapmakla sınırlı kalmamalı.
İki konuğumuza geçmeden önce 2002 yılında CHP Edirne milletvekili seçilen Necdet Budak’tan bahsedelim. Biraz…
CHP Keşan Örgütü’nün öne çıkardığı, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi akademik kimlikli Necdet Budak, 2002 yılında parti içi önseçimde ilk sıraya layık görülerek CHP milletvekili seçilmişti. Daha önce partide bir izi olmamasına rağmen ülkenin tarım sorunlarını halka anlatması dikkat çekmiş, köyleri dolaşarak süt sağım saatlerinde ahırda vatandaşı ziyaret etmesi pek takdir toplamıştı. Elbette tarlada ter döken vatandaşın elini sıkmayı, sırtını sıvazlamayı da ihmal etmediğini basına yansıyan PİAR çalışmalarından biliyoruz. O günlerde sosyal medya bir iletişim aracı değildi.
Sonra mı ne oldu?
Bu çok önemsenen Necdet Budak, halka daha iyi hizmet verme gerekçesiyle AKP’ye geçti ve 2007’de tekrar milletvekili seçildi. Meclis’te birçok bürokratik görevde bulundu, ülke tarım ve hayvancılığının sorunlarına çözüm bulmak üzere çok gayretli çalışmalar sergiledi.
2017 yılında Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Danışmanlığı görevi yaptı, 2017’de Ege Üniversitesi Rektörü oldu. 4 yıl boyunca başarıyla icra ettiği görevine Yükseköğretim Kurulu Başkanlığının önerisi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın takdir ve tensipleriyle 2021 tarihinde tekrar Ege Üniversitesi Rektörlüğüne layık görüldü.
Elbette genellemede bulunmadan; Necdet Budak’ın siyasi ve akademik kariyerini o çok önemsenen liyakat kavramı ile örtüştüren bir muhasebe ihmal edilmemelidir.
Halka daha iyi hizmet vermek için iktidar partisine meyil eden Necdet Budak’ın belirleyici görevlerde bulunmasına rağmen ülke tarımı ve hayvancılığının içler acısı durumundan ders çıkarmayacak mıyız? Siyaseti uzmanlık alanlarının, akademik yeterliliğin sınandığı yer görürseniz, yanlış bir değerlendirmede bulunduğunuzu Budak’ın pek başarılı kariyerine bakarak anlayabilirsiniz değil mi?
Okan Gaytancıoğlu da üç dönem CHP milletvekilliğine layık görülmüştü. Namık Kemal Üniversitesi akademisyenlerindendir. Onun da uzmanlık alanı tarım ve hayvancılıktır. O da Necdet Budak gibi (nasılsa yöntem tutuyor) çiftçiyi kâh ahırda kâh tarlada ziyaret ederek kendisini tanıtmış ve 2011’deki önseçimde birinci sıra adaylığı kotarmıştır.
Çalışkan bir milletvekiliydi Okan, orada burada ülke tarım ve hayvancılığının sorunlarını anlattı durdu; çözüm önerileri de sundu. Hiçbir faydası olmadı zira siyaset kavramının içini dolduran faaliyetler bambaşka bir alandır. Tespit ve anlatı ile isminizi gündemde tutabilir, parlatabilirsiniz fakat bıraktığınız iz silik kalır.
Üstelik aynı CHP Keşan örgütünün Budak’ı gibi, Gaytancıoğlu’ndan büyük beklenti içindeki CHP Edirne Merkez İlçeye kayıtlı, önseçimde ona oy veren üyeler de hayal kırıklığı yaşamışlardır.
Budak’ın durumu zaten açık; CHP’nin antidemokratik/merkeziyetçi yönetim tarzından rahatsız üyelerin parti içi demokrasi beklentisine dönük Gaytancıoğlu’nun kılını kıpırdatmaması sorunlu addedilmiştir. Oysa Gaytancıoğlu’nun o taraklarda hiç bezi olmamış, sadece genel merkez oligarkları ve özellikle Kılıçdaroğlu nezdinde muteber kalmak için çaba sarf etmiştir.
Gaytancıoğlu, Meclis’teki günlerini özlüyor olmalı ki arada yine halkın sorunlarını halka anlatarak kendini hatırlatmaya çalışıyor. 15 Kasım 2024’te Hudut’ta manşet olan tespitleri mesela…
//27. Dönem Cumhuriyet Halk Partisi Edirne Milletvekili Doç.Dr.Okan Gaytancıoğlu, bireysel kredi ya da kredi kartı borcunu ödeyemediği için halen yasal takip altında olan toplam kişi sayısının 3 milyon 885 bin 191 kişi olduğunu söyledi…//
Söyle söyle ipe diz türünden böylesi açıklamalar, birçokları gibi Gaytancıoğlu’nun da aktif siyaset anlayışının aynası değil midir, değerli Hudut okuru?
Budak ve Gaytancıoğlu gibi aynı yolda ilerleyen Egemen Ilgın’ı, üniversite öğrencisiyken aktif siyasete ısınma turları yaparken tanıdım. 2011 yılında CHP’deki yapısal sorunların çözümü, parti içi demokrasi için çaba gösterilen üye toplantılarında CHP’de gençlerin az olmasından duyduğu rahatsızlığı dile getiren, farkındalık yaratmaya çalışan konuşması dikkatimi çekmişti.
Sonra mı ne oldu?
Önce Okan Gaytancıoğlu’nun 2011’deki milletvekilliği adaylık çalışmasında stajyerlik yaptı. Akabinde, 2014’te belediye başkanı koltuğuna oturtulan Recep Gürkan’a yanaşarak kendisine iş buldu. Meğer farkındalık yaratmak için değil, fark edilmek için ortalarda dolaşıyormuş Egemen. Şimdi, karı koca belediyede çalışıyorlar.
Recep Gürkan genel merkezce elimine edildikten sonra özel kalem görevi hitama erdi, Edirne Belediyesi Tarımsal Hizmetler Müdürlüğü’ne getirildi. O da abileri gibi ülke tarımı ve hayvancılığına dair sorunlara dikkat çekiyor, çözüm önerileri sunuyor. Oturduğu koltuktan ufkunun daha geniş olduğu mesajı veriyor Gaytancıoğlu gibi “söyle söyle ipe diz” türünden açıklamalarla.
Oysa belediyedeki görev tanımı bellidir lakin Egemen kabına sığamıyor. Edirne Genç Çiftçiler Başkanı şapkasını kullanıyor zaman zaman. Gençlerin siyasette yer bulmasının önemine de işaret ediyor sanki.
Abileri gibi ahır ve tarlaları boş bırakmıyor. Patates baskı saptamalarla milletvekilliğine layık özelliklerini kanıtlamak için çok uğraşıyor.
Ancak, halkla ilişkilerin cılkını çıkardığının farkında mıdır bilmiyorum ama bu sakil siyaset tarzının meyvesini yemek için sınır tanımaz tutum ve davranışların geri tepebileceğini de hesaba katmalıdır.
Misal, //Bir kuraklık eylem planı oluşturulması bölgelere göre, hatta illere göre şart durumda. Bunun yanı sıra tohum seçimine çok dikkat etmemiz gerekiyor. Tohumun iklim koşullarına, hava şartlarına ve yağışa uygun hale gelmesi gerekir// diyerek verdiği beyanatın tribünlere oynamaktan öte bir değer taşımadığının farkına varması lazım.
Nitekim Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2023-2027 TARIMSAL KURAKLIK STRATEJİ ve EYLEM PLANI var zaten. Mesele, bu planların varlığı da değil, tüm bu yazılan çizilenlere rağmen ülke tarım hayvancılığın çökmesinin asıl nedenlerini araştırmaktır ki siyasi bir ele alış gerektirir. Örneğin 1994 Uruguay Çevre Anlaşmasından başlanabilir.
Fotoroman siyasi hayatlar kapsamında ele aldığımız aktörlerin söz hakkı, bu köşenin niteliğinden gelir.
Siyasi hedeflerine ulaşmada hepsinin Allah yardımcısı olsun!