Bir süre önce de “Benim doğrularım” ya da “Doğru sandığımız yanlışlar” temalı konularda yazılar yazmıştım. Toplumun genel anlayışıyla ayrı düştüğüm konuları önemsiyorum. Onları dile getirmek ve tartışmak istiyorum. Örneğin CHP’nin seçim sürecinde “Taşımalı eğitimi kaldırıp tüm köy okullarını açacağız” diyerek ortaya çıkması bence yanlış bir vaat idi. Elbette “Benim düşüncem tümüyle doğrudur” gibi bir saplantı içinde değilim ama hala “Köy Enstitüleri Efsanesi” etkisinden kurtulamayanların köyde eğitim konusundaki hassasiyetlerini, özlemlerini bu vaatlerle okşamanın da yanlış olduğunu düşünüyorum. Bugün için özellikle köylerde örgün eğitimin taşımalı eğitimin yerini alacak bir alternatif olduğuna inanmıyorum.
Köy Enstitüleri her köyde açılmadı. Ülkenin 21 noktasında açıldı. Yani o devrin çocukları eğitim/öğretim uğruna günübirlik değil aylaca yıllarca evlerinden, köylerinden uzak kaldılar. Eğer bugün Köy Enstitüleri’ne uygun bir model arayışında isek bu köy okullarının yeniden açılması ve 2-3 öğretmenin köye gönderilmesi ile olmaz. Çünkü eğitim/öğretim sadece dershane ve öğretmen demek değildir. Eğitim ve öğretim için laboratuar ister, piyanosu olan müzik odası ister, satranç dershanesi, spor alanı, spor salonu ister. Yetmez; bütün bu konular için branş öğretmenleri ister. Sosyal aktiviteler ister, sanatsal kulüpler ve etkinlikler ister. Bunları bugün için her köyde ayrı ayrı gerçekleştirmenin imkanı da yoktur, anlamı da yoktur.
Ecevit’in “Köy Kent” hayalleri bir bakıma artık bugün uygulanabilir projelerdir. Yollar daha düzgündür, ulaşım daha kolaydır, elektrik vardır. Merkezi köyler belirlenerek eğitim, sağlık gibi hizmetleri daha derli toplu, daha etkin oluşturarak köylerimiz daha yaşanılır bir hale getirilebilir. Köyden kente göç de önlenebilir. Kaldı ki bugün köyde görevli öğretmenler dahi mesai sonrasında en yakın ilçelerde oturmakta ve köydeki okuluna gidip gelmektedirler. Eskisi gibi gece gündüz tüm yaşantısını köyde sürdüren öğretmen profili artık yok.
Bence bugün köylere gönderilmesi gerekenler özel eğitilmiş ziraatçılar ve veterinerler olmalıdır. Bunlara yeterince maaş yanında, tıpkı Köy Enstitüsü mantığına uygun olarak araziler, hayvanlar emanet edilebilir. Bunlar köyde her konuda ahkam kesmek ve köylüyü kızdırmak yerine kendi konuları çerçevesinde örnek olarak, o konularda köylüye bilgi vererek cehaletin, hurafenin, yağmur duası saçmalığının önüne geçebilirler. Bunlar, tarımda yeni yöntemlerle yeni alternatif ürünler üreterek çok kazanmanın yollarını göstererek ve tarımı tekrar sevdirerek, kooperatifler kurarak, krediler sağlayarak köy gençlerini köyde tutmanın öncüsü de olabilirler.
“Doğru bildiğimiz yanlışlar” konusunda sepetim oldukça dolu.. Örneğin her kötülüğün anası gibi gösterilen “Neo liberalizm”… Sanki eski liberal sistemden rahatsız olan birileri, toplanmışlar ve liberalizmi yeniden ve daha sömürücü, daha vahşi yorumlarla piyasaya sürmüşler gibi hayali senaryolar üretiliyor. Yok öyle bir şey… Teknolojide, iletişimde, ulaşımda hızla gelişen dünyada liberal ekonomi kendi kendini yeniliyor, hatta vahşi kapitalizmden uzaklaşıyor. Sosyalleşiyor… Sosyalleşmek zorunda kalıyor. Hatta bunun adına artık sosyal demokrasi deniyor.
Yani demem o ki kendi ülkemizdeki ne idüğü belirsiz ekonomik ve sosyal sisteme bakarak değil, ekonomiyi ekonominin evrensel kurallarına göre uygulayan batı ülkelerinin uyguladığı liberal ekonomiye göre değerlendirmek, kendi yanlışlarımızı “Neo liberalizm” diyerek örtmeye çalışmamak gerekir.
“Doğru bildiğimiz yanlışlar” konusunda sepetimde başka kişiler ve konular da var.. Örneğin ilk aklıma geliverenler Sabih Kanadoğlu, Bülent Ecevit, Deniz Baykal, Cumhuriyet Gazetesi ve neredeyse 5’inci Cumhuriyet aşamasına gelindiği halde hala 2’nci Cumhuriyetçilere “Numaracı” diyenler..
Fırsat buldukça yazarız, tartışırız..