DOLAR 35,3732 0.01%
EURO 36,7601 0.27%
ALTIN 2.995,450,37
BIST 9.830,56-0,60%
BITCOIN 33724352,09%
Edirne

AÇIK

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

188 okunma

Arayış yolculuğu Edirne’den başladı

"Şevket Süreyya'nın 'Suyu Arayan Adam' oluşu "Ahmet Gökhan Demirer'in Edirneli Şevket Süreyya kitabından alıntılar)

ABONE OL
29 Aralık 2024 16:16
2

BEĞENDİM

ABONE OL

MAHALLE ANNESİ ŞAZİYE HANIM
“….Mahallenin kerpiç duvarlar veya çitlerle çevrilmiş evleri Tunca Nehrinin iki kolunun suladığı düz, yeşillik çayırlara bakardı. Sonra bunlar, bu eski saray çayırlarından, şehir kenarlarından başlayarak, şehrin içerilerine doğru kademe kademe yükselirdi. Bütün evler küçük bahçeler içinde kaybolduğu için bunların ağaçlar arasında yalnız kiremit veya saz örtülü damları görülürdü. Böylece her ev, her tarafından çevrilmiş kale gibi, kendi içinde yaşardı. Fakat bir bakışta sessiz ve hareketsiz görünen bu kenar mahallenin, renkli, canlı bir iç âlemi, bir manevi hayatı vardı”
“….Çiçekçi Mehmet Ağa ile okur yazar aydın bir kadın olan eşi Şaziye hanımın üç oğulları olur. Çocuklar okuma yazmayı ilk olarak anneleri Şaziye Hanımdan öğrenirler. Şevket Süreyya, Sofu İlyas -Mahalleli kadınların sık sık evlerinde toplandığını ve mahallenin yegane okuma yazma bilen kadını olan annesinin onlara taş basması kitaplar okuduğunu anlatır.
“Babamın, o kadar üstün, o kadar olgun yaşlarına rağmen hiç okuyup yazma bilmemesine karşılık anam, din, masal ve destan kitaplarını okur, anlatabilirdi.”
Şevket Süreyya, annesinin evlerinde ibadet ve zikir toplantıları yaptığını, mahallenin kızlarına, kadınlarına dualar öğretip namaz sureleri bellettiğini de aktarıyor. Annesi, evin işlerinden ve ibadetten kalan vaktinde de paralı veya parasız dikiş dikip, evlerinin geçimine katkı sağlamaya çalışırmış.
Şevket Süreyya annesini: “Ne çok zayıf, ne çok toplu, orta boylu, yuvarlak ve sakin yüzlü bir görünüşü vardı. Gayretli, duygulu, imanlı kadındı. Herkes ona bir şeyler sorardı. Herkes ondan bir şeyler öğrenirdi. Bizim mahallenin biraz dış sınırlarında bile, dikişi dikilecek kimsesiz kızlara, kederli, teselliye veya imana muhtaç kadınlara hep: “Şaziye Hanım’a git, derlerdi.” diye anlatır.


MEVLEVİ TEKKESİ ANILARINDAN
Şevket Süreyya muhtemelen annesinin etkisi ve çocuk merakı ile bir süre ilgiyle, bu sıralar yeniden ayağa kaldırılması gündemde olan, mahallelerindeki Muradiye Mevlevihanesine devam eder. O günleri şöyle anlatıyor:
“Dedenin yüzünde her zamanki mübarek ve nurani tatlılığı vardı. Hiçbir şey söylemedi. Fakat kulağımı bırakmadan beni önüne kattı. Kalabalığın arasından tekkeye girdik. Beni kapının iç tarafında bir yere yerleştirdi. Hafifçe güldü ve ayrıldı. Ondan sonra her ayin günü, tekke kapısından bu yeni yerime süzülürken bana hiç dokunan olmadı.”
Ayinlerin başında ney, zinç, kudüm ile seslendirilen hafif bir müzik hamle hamle yükselerek havayı doldurur, rubaîler, gazeller, ilâhiler, birbirini takip edermiş.
“Ney ve kudüm, şevki denizler gibi coştururdu. Zinç, tiz işaretlerini verirdi. O zaman sofanın etrafında sıralanmış dervişlerin, dedelerin harekete geldikleri görülürdü.
Nihayet semah başlardı. Evvela genç dervişler devrana kalkarlardı. Tekke konağının küçük çocuklarının da bir süre orada pervaneler gibi döndükleri görülürdü. Sonra yaşlı dervişler, dedeler devrana karışırlardı.” diyerek renkli mevlevihane tasvirini sürdürür.”


İLK OKULU TAŞ MAKTEP
Şevket Süreyya ilk eğitimine Sofu İlyas Mahallesi’ndeki Taş Mektep’te başlamış, ardından Askeri Rüştiye’ye kaydolmuştur. II’nci Meşrutiyet’in ilan edildiği dönemde on bir yaşında bir rüştiye öğrencisidir. Rüştiye’yi bitirdikten sonra Balkan Harbi yıllarında Kuleli Askeri İdadisine gönderilmiş ancak babasının görmez olması, annesi ve ağabeyinin ölümü üzerine babasının isteğiyle Edirne’ye dönmüş ve Edirne Darülmuallimine (Öğretmen Okulu) kaydolmuştur.
“Önce bize en yakın bir mahalle mektebine verdiler. Bu taş bina, bizim mahalleye bakan Muradiye Camii’nin çevre binalarından bir parçaydı. Belki de bu camiyle beraber, yüzlerce yıl önce yapılmıştı. Büyük pencereleri kalın demir parmaklıklarla örülmüştü. Bu camiin etrafında bizim taş mektepten başka, o zaman, hâlâ işleyen bir imaretle, bir Mevlevi tekkesi ve şehrin sayılı insanlarının gömüldüğü etrafı ağır demir parmaklıklı bir mezarlık vardı.”


Şevket Süreyya’nın İkinci Okulu Edirne Askeri Rüştiyesi
1884’te Askeri İdadiye bağlı olarak kurulan, dört dersliği ve bir karakolhanesi olan bu bina artık yoktur. Bir dönem Kurtuluş İlkokulu olmuş, sonra yıkılıp yerine Orduevi yapılmıştır.
Şevket Süreyya’nın Doğduğu Mahalle ve Ev
Şevket Süreyya Aydemir’in 1897 yılında Edirne’de Sofu İlyas Mahallesinde (Bugünkü Umurbey Mahallesi) Balkan göçmeni bir ailenin çocuğu olarak doğduğunu biliyoruz.
Bazı araştırmacılar, Şevket Süreyya Beyin doğduğu ev hakkında bazı tahmin ve tespitler yapmışlardır. Şevket Süreyya Bey, Edirne kültür hayatına bir dönem de-ğerli katkısı olmuş Ozan Ağacı Dergisi’nin desteği ile, ölümünün 30. Yılında 25.3.2006 günü, Edirne Kent Konseyi tarafından DSİ Sosyal Tesisleri’nde onuruna verilen bir yemekle Edirne’de ilk defa anılmış. Bu anma toplantısında Şevket Süreyya’nın doğduğu eve dair bir tespitin de aktarıldığını duymuştum. Bahsedilen ev, toplantı katılımcıları arasında olan Recep Duymaz’ın daha sonra bir başka vesileyle fotoğrafını yayımladığı ev olmalıdır.
SUYU ARAYAN ADAMIN KAYBETTİĞİ EDİRNEYE AĞITI
“Bugün; o ihtişamdan, o ulu ağaçlardan, o
sudan, şadırvandan, imaretten, tekkeden,
mektepten, çevre binalarından, hatta o sayılı
insanlar mezarlığından, hülâsa renkler ve
manalar âleminden orada, haraba yüz
tutmuş bir cami yalnızlığından başka, hiçbir
hayat eseri kalmamıştır.
Şimdi ben, bu yalnızlık ve terk edilmişlik
âlemine her gidişimde, hem kaybolan bir
geçmişe, hem kendi ellerimizle tahrip
ettiğimiz ulu tarih ve ihtişamın yadımda
kalan hatırasına, sessiz gözyaşlarımla
ağlarım…”
Şevket Süreyya Aydemir-

Suyu arayan adam hakkındaki yorumlar
Suyu Arayan Adam yayımlandığı tarihten itibaren dikkatleri çekmiş, pek çok olumlu eleştiri almıştır.
“Yaşamım boyunca suyu aramaktan vazgeçmedim” diyen ve kitapta kendisini “suyu arayan adam” olarak nitelendiren Şevket Süreyya Aydemir, Turancılık hevesinden sıyrılıp, Komünizm gibi fikirleri de reddederek, Cumhuriyetçi ve Milliyetçi kimliğe bürünmesiyle suyu bulduğunu belirtip, doğru yola eriştiğini ima etmektedir.


“Aydemir kitapta sadece yaşadığı dönemin olaylarını anlatmakla yetinmez. Pek çok başlık altında hem çağın hem de Türkiye’nin sorunlarına dair çözüm önerilerini de detaylı bir şekilde aktarır.”
“Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Aydemir’in 1963’te yayımlanan Toprak Uyanırsa: Ekmeksiz Köy Öğretmeninin Hatıraları adlı kitabına yazdığı önsözde bu eleştirilerden birkaçını anar.”
” Annemarie Schimmel, Die Welt des Islams dergisine yazdığı eleştiri yazısında kitap için, “Şevket Süreyya Aydemir, (…) Türkiye ve Asya’nın, bu yüzyılın ilk yarısındaki gelişmenin plastik bir tasvirini yapmakta ve açıklamalarının çoğu, tarihi olaylara yeni bir ışık saçmaktadır…”
“Behçet Kemal Çağlar ise Vatan Gazetesi’nin 26 Nisan 1960 tarihli nüshasında kitaptan şu sözlerle bahseder: “Şimdiye kadar okuduğum kitapların hiçbirinde, şu Suyu Arayan Adam’daki, çile çekme, inkârlardan inkârlara yönelme ve ermişlerden çoğuna kısmet olmamış bir gerçek olgunluğu, bir milli olgunluğa erme hikâyesini bu kadar tam, bu kadar açık, bu kadar bilgince, sanatkârca açıklanmış bulmadım.” Demektedir.
Edirneli büyük yazar, iktisatçı, öğretmen. düşünür, felsefeci sözcükleriyle tanımlanan Şevket Süreyya’nın eserinde 1900’lü yılların ilk çeyreğindeki şehrimizi bulacak ve Şevket Süreyya’nın çocuk yaşından itibaren Edirne’den yola çıkan suyu arama azim ve kararlılığına tanık olacaksınız.
Okunmayı çok hak eden bu kitap üzerine, akrabası Ahmet Gökhan Demirer’in yazdığı “Edirneli Şevket Süreyya” kitabındaki derin ve birbirini tanıyan insanlara ait makro bakışla tanışacaksınız. Gökhan Demirer iyi ki aile anıları ve arşivlerini açık yüreklilik ve samimiyetle paylaşıyor. Ve eminim ki daha yazacak söyleyecek çok sözü vardır…
(BİTTİ)

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP

    SON DAKİKA HABERLERİ