DOLAR 34,2344 0.04%
EURO 37,0808 0.14%
ALTIN 3.008,980,57
BIST 8.654,39-1,58%
BITCOIN 2313457-2,35%
Edirne
13°

AÇIK

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

100 okunma

661.YILDÖNÜMÜNDE SIRPSINDIĞI SAVAŞI’NIN ÖNEMİ

Sevgili okurlarım, yazmış olduğum, birinci sayısı tükenip ikinci genişletilmiş sayısının baskısına hazırlandığım; “Rumeli’de 653 Yıllık Vatan Lüleburgaz  ve Gazi Ali Bey Camii Tarihi” isimli kitabımın ilk baskısını yapmadan önce 23 Temmuz 2010 Cuma günü yani bundan 14 yıl önce, Sırpsındığı Savaşı’ndan 643 yıl sonra Sarayakpınar (Sırpsındığı) Köyü’ne belge bilgi edinmek için gittim.

ABONE OL
21 Ekim 2024 10:15
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Bahri BERBEROĞULLARI  – Araştırmacı Yazar

Sevgili okurlarım. Cennet vatan üzerinde yaşadığımız topraklara minnet, bu aziz vatan topraklarını  bize emanet eden adı sanı bilinen, bilinmeyen atalarımıza da minnet borcumuz olduğunu unutmayalım. Ve, yine unutmayalım ki, Osmanlı-Türk tarihi içinde Edirne’nin yeri, önemi bir başkadır..

Edirne’nin Orhan Gazi döneminde Şehzade Murat başkomutasında Gazi Akıncı ordusunca alınışı (Edirne’nin fethi tartışmalara sebep olsa da biz 1361 yılını baz alıyoruz) 1362’de Sultan Orhan Gazi’nin vefatı (1362) Şehzade Murat Bey’in; I. Murat Hüdavendigar olarak Osmanlı tahtına geçip Rumeli Beylerbeyliği ve Edirne Komutanlığı’na Lala Şahin Paşa, yardımcılığına da Gazi Evrenos un tayini. Sultan I. Murat’ın  Rumeli Beylerbeyi Lala Şahin Paşa’ya verdiği emir ile  kuzeyde Filibe, Zağra’yı Lala Şahin Paşa, Gazi Evrenos da Batı Trakya’da Gümülcine zaptedilerek Bizans, Bulgar, Makedonya’daki Sırplar’ın ilintileri kesildiği gibi yaklaşan Türk tehlikesi, onları da tehdit ediyordu.

Bir yandan zaptedilen yerlere Anadolu’dan gelen – getirilen konar – göçer Türkmenler’in iskanı, diğer taraftan zaptedilen bu yerlerde kurulan Timarlı Sipahi Ocakları hayli zamanlarını alıyordu. 

Sultan I.Murat, fetihlere kısa bir süre ara verilmesini ama hazırlıkların, gelen-getirilen göçmenlerin yerleştirme işinin de hızlandırılmasını da emretti.

1363 İlkbahar’ında Kış’ı geçirdiği Dimetoka’dan Bursa’ya doğru ordusuyla hareket etti. Bursa’ya vardığında Edirne’nin fethini Anadolu’daki Türk Beylikleri ile Asya’daki hükümdarlara fetihnamelerle bildirdi.

Rumeli’de fethedilen yerlere gelen-getirilen göçmenlerin iskan çalışmaları Avrupa’yı ayağa kaldırmış Sırp ve Bulgarlar Edirne ve Filibe’nin geri alınması için harekete geçmişlerdi. Filibe’yi teslim edip ailesi ile Sırbistan’a gitmesine izin verilen Filibe eski kumandanı, Sırp kralı V. Uroş’a başvurarak ; Sultan Murat’ın büyük bir kuvvetle Anadolu’ya gittiğini, Rumeli de az bir Türk kuvveti kaldığını Türkler’in zaptettiği topraklarını geri almak için Türklere saldırmanın tam zam anı olduğunu, harekete geçilmezse sonucun kendileri için çok geç ve korkunç olacağını söyleyerek onu ikna etti.

Papa V. Ürben’in teşviki, Macar kralı komutasında Bulgarlar, Sırplar, Macarlar, Bosnalılar birleşip, Hıristiyan Haçlı ordusu hızla Edirne üzerine yürüyüp Edirne’nin kuzeyinde Meriç nehri kenarında bugünkü; Sarayakpınar eski adıyla; Sırpsındığı denilen mevkiye gelip ordugahlarını kurdular.

Sultan I. Murat, o sırada Bursa’da idi. Edirne’de Rumeli Beylerbeyi, Edirne komutanı Lala Şahin Paşa, bu ani ve beklenmedik durumu haber alınca şaşkınlık, endişe ile panikleyerek Bursa’da bulunan I. Murat’a özel ulakla haber verip hemen yardım göndermesini istiyordu. Onca yaşına başına, tahsil, görgü, deneyime sahip, yanında I. Murat varken aslan kesilen onun gücü, gölgesi ile büyük işler başaran Lala Şahin Paşa, tam anlamıyla paniklemişti. O günkü ulaşım şartlarını düşünün, haberci en hızlı atla yola çıkmıştı. Edirne’den Gelibolu’ ya oradan karşıya geçip Bursa’ya gidip Hünkara haberi verecek, I. Murat ordusunu hazır edip aynı güzergahtan yola koyulacak Edirne’ye varacak. Bu, gün değil ayı geçecek bir süreç demekti. Oysa Haçlı ordusu, Edirne’nin dibinde Meriç e kadar gelmiş at kişnemeleri Edirne’den duyuluyordu. Tarihi kaynaklar Hıristiyan Haçlı ordusunun gücünün 60 bin olduğunu yazar.

Bu durumu haber alan Bergos (Lüleburgaz) Uç Beyi Hacı İlbegi, özel timi ve emrindeki ordusuyla derhal Edirne’ye geldi. Bazı kaynaklar Lala Şahin Paşa’nın kendisini acele çağırdığını, bazıları da haber alır almaz geldiğini yazar.

Neyse koşup gelmişti ya Lala Şahin Paşa ile neler yapabileceklerini, durum değerlendirmesi ile güçleriyle neler yapabileceklerini tartışıyorlardı.

Sayın okurlarım, bırakın yabancıları. Türk vakanüvislerinin (tarihçiler) bile Sırpsındığı’nda Haçlılar kazandığında;Türkler’i geldikleri Anadolu’ya geri sürme fırsatını yakalayacaklarını söyledikleri bu savaş Türk tarihinin dönüm noktası, Türkler İn Balkanlarda kalıp kalmama, Rumeli’de olup olmama arasında ince çizgiydi.

Bunu düşünmek bile korkunçtu. Sultan Orhan Gazi’nin, büyük oğlu Rumeli Fatihi Gazi Süleyman Paşa’nın, Sultan I.Murat’ın, Hacı İlbegi’nin, Ece Bey, Gazi Fazıl’ın binlerce şehidin, onca gazinin canları, kanları pahasına zaptedilen Rumeli’ndeki bu vatan toprakları bir anda elden çıkacaktı öyle mi? Tüm ısrarlara ikna çabalarına karşın Lala Şahin Paşa düşmanın 60 bin askeri ile çok güçlü ve sayıca üstün olduğunu, Sultan I. Murat’tan gelecek yardımı beklemekten başka çaresinin olmadığını, elinin kolunun bağlı olduğunu yani nuh diyordu da peygamber demiyordu.

Karşısında anlı şanlı Rumeli Beylerbeyi Lala Şahin Paşa’nin aczi, çaresizliği ile, suskun süklüm büklüm duran Lala Şahin Paşa’yı hayretle izleyen Hacı İlbegi;

“Paşam aklınıza başka bir çözüm yolu gelmiyor mu, elimiz kolumuz bağlı düşmanı öyle bekleyecek miyiz?”diye sorduğunda Paşa solgun benizli yüzünü Hacı İlbegi’den kaçırırcasına ters taraf çevirdi cevap vermek istemiyordu…

Hacı İlbegi, paşaya baktı haline acıdı. Sultan Murat’ın gücüyle canlı gözleri, kan çanağı gibi kızarmış acz içinde acınacak durumda idi. Koskoca Rumeli Beylerbeyi’ne öylesine baktı baktı acıdı. Üzüldü..Durum Hacı İlbegi’ni son derece etkiledi, öfkelendirdi. Yapmadığı şeyi yaptı, sesini yüksek perdeden yükselterek;“Paşam” diye yüksekçe ses tonu Lala Şahin Paşa’yı kendine getirmeye yetti. Yüzünü Hacı İlbegi’den tarafa çevirdiğinde  Hacı İlbegi: “Paşam, tek çare vardır savaşmak. Korkunun ecele yararı yoktur. Sultanı bekleyeceğiz  tamam bekleyelim. Biz Sultanı bekleyeceğiz de küffar bizi bekleyecek mi acaba? “

Sonra dilinden bir ayet döküldü; “ El intizar, aşettüminel nar ulema..” (beklem ek ateşten daha şiddetlidir)…Hiçbir söz, hiçbir nasihat, hiçbir öğüt paşayı yumuşatmıyor,etkileyip kararından döndürmüyordu. Artık iş şirazesinden çıkmıştı Hacı İlbegi sözlerine devamla; “Paşam, savaşır ölürseniz bir kere ölürsünüz, korkar savaşmaktan kaçarsanız her zaman ölürsünüz…”

Paşadan ses seda yok tu. Hacı Ilbegi devamla; “Tamam Sultan Murat’ı bekleyelim o gelene kadar biz de boş durmayalım birşeyler yapalım. Benim Gazi Akıncı özel timimi bilirsiniz. Bunlara siz de bir miktar asker katın gece keşif yapalım, küffarın gücünü ölçüp, tartıp, öğrenelim..Bunları öğrenirken zaman kazanır, Sultan Murat ta bu arada yetişmiş olur…”

Sağ elini çenesine dayamış, gözleri yerde, düşünceye dalmış, Hacı İlbegi’ni dalgın dalgın dinleyen Lala Şahin Paşa, bir an gözlerini yerden kaldırıp Hacı İlbegi’nin yüzüne çevirdi. Duyduklarını bir kere daha kafasından geçirdi, içinden; “Neden olmasın?”  diye kendine sordu. Birden; “Tamam!” dedi…

Kendisini sıkmış, sırtından terler boşanan Hacı İlbegi: “Oh be!” diye avazı çıktığı kadar bağıracaktı ki kendini dengeledi, hiçbir şey demeden huzurdan çıktı.

HACI İLBEGİ DERHAL HAREKETE GEÇİYOR

Hacı İlbegi hazırda bekleyen kendi komutan ve çavuşlarına savaş durumuna geçmelerini, hazırlıklarını, atlarını, kendilerini doyurup istirahate çekilmelerini söyledi. Birçok harbe birlikte girmiş, gögüs göğüse kılıç urup gazaya girmiş gazilere bu kez karşılarında büyük bir Hıristiyan ordusunun olduğunu, onların çokluğuna bakmayıp çoğu kez azlığın çokluğa galebe çaldığı ayetini anımsatıp, “Allah için, din, peygamberimiz, sultanımız için savaşacağız” diyerek dualar edilip yola çıkıldı. O ve yiğitleri gecenin karanlığı koyulaşınca Meriç ırmağını çevreleyen bataklıkları aştılar. Ayni zamanda Hıristiyanların yortu gecesi olup, Haçlı ordusu zaferlerinden emin, önlerindeki ırmak ve bataklıkların aşılamayacağına güvenerek, yarınki zaferlerini bu geceden kutlamaya başlamışlar, yiyip, içip, eğleniyorlardı. Gecenin geç vaktine doğru yorulup sızmışlardı.

SAVAŞ ÇOK KANLI OLDU

Nice savaşlar görmüş, yaşamış Hacı İlbegi gazilerine şu emri verdi; “Atların ayaklarına keçe ya da çuval bağlayın, son derece sessizce düşman ordugahı çepeçevre sarılacak, önce gizlice girilip düşmanın atlarının ipleri kesilecek, işaret verilince davullar, zurnalar gümbürtüyle çalacak, kılıçla hücum edilecek.”

Emir kademe kademe uygulanıp, işaret verilmesi üzerine düşmana zorlu bir gece baskını yapıldı. Davulların gümbürtüsü, zurnaların uğultusuyla ipleri kesilmiş, başıboş kalıp ürken atlar önüne geleni çiğniyor, çadırları deviriyor, kırıp, döküp etrafa dehşet veriyorlardı.

Hacı İlbegi, bu disiplinsiz, başıboş asker topluluğuna  gece yarısı öyle bir baskın yaptı ki, derin uyku durumundaki Haçlılar, atların yarattığı gümbürtü ile gök yarılmış da kıyamet kopuyormuşçasına Türk askerinin yükselen naralarıyla kendine gelene kadar bir oku ya da kılıcı bağırlarında acı ile hissediyordu.

Evet.. Haçlılar, “Allah..Allah..” nidalarıyla göğün başlarına çöktüğünü fark ettiklerinde çok geç kalmışlardı. Türklerin kılıç ve oklarından kaçmak isteyenler kendilerini Meriç’in soğuk, boğucu sularına attılar ama ne yazık ki kurtulamadılar. Cesetleri Filibe köprüsünün altından sürüklenerek günler sonra  denize ulaştı.“Sırpların dağılması-bozgunu-yok olması” anlamına gelen Sırpsındığı Savaşı” Hacı İlbegi’nin dehası Gazi Akıncıların yiğitliği sonucu zaferle sonuçlandı. Haçlıların Komutanı Macar kralı Layoş,canını Meriç Nehri’ni geçerek zor kurtardı. Kurtuluşunu boynundaki Meryem Ana tasvirine borçlu olduğuna hükmedip dönüşünde ülkesinde Meryem Ana adına kilise yaptırdı.

Yiğit Hacı İlbegi, Türk tarihine 1071 Malazgirt Savaşı kadar önemli destansı zafer armağan ediyordu. Türkler bu zafer sonrası Rumeli-Balkanlar da kalıcı olduklarını-olacaklarını Avrupalılara kabul ettirmiş oldular..

KAHRAMANA ÖDÜLÜ; KALAYLI TASTA AĞU

Sevgili okurlarım, böylesine şanlı zaferi kazanan komutanın ödülü elbette çok büyük olmalı değil mi? Halk yiğit Hacı İlbegi ve gazilerini zafer sonrası Edirne’ye gelirken Meriç Nehri kenarında sevgi, coşku ile karşılayıp bağrına basarken iki kişi Rumeli Beylerbeyi Lala Şahin Paşa ve yardımcısı Gazi Evrenos son derece şaşkın, bitkin ve üzgün durumda idiler. Endişeleri iradelerini almış, vicdanlarını yok etmişti. Sultan Murat’a  özel ulak göndermiş, acele yardım istemişti. Acaba Sultan korkaklığını, çaresizliğini anlayıp;“Neden Edirne ’deki işini kendin halletmiyorsun koskoca  Beylerbeyisin “ demez miydi? Korkaklığın, ürkekliğin, basiretsizliğini anlayan I.Murat gibi otoriter sert padişahın tepkisini biliyordu; önce üzerinden görevi ardından gövdesinden kellesi gidecekti..

Lala Şahin Paşa tıpkı Gazi Evrenos gibi Rum-Hıristiyan kökenli olup küçük yaştan itibaren İslam terbiye, bilim ve ilmiyle yetiştirilmiş, yetişmiş , I. Murat ın Lalası (öğretmeni) ardından yanından ayırmadığı Edirne Başkomutanı ve Rumeli Beylerbeyliği’ne atadığı yetkili devlet adamıydı. İşte bu Lala Şahin şimdi karmaşık duyguların içinde, korku ve endişeleri içersinde dini, insani, vicdani hasletlerini kaybetmiş Hacı İlbegi’ni yok etmeye karar verdi..

Oysa Hacı İlbegi, hiçbir ödül ve makam-paye isteği, art niyeti peşinde olmayan, Lala Şahin Paşa’yı Sultana şikayet  gibi mezhebi ve meşrebine sığmayan içi, dışı, içi dışı, özü, sözü bir  yiğit kişi idi.  Savaş sonrası Lala Şahin Paşa’ya ; “Paşam, gördünüz mü endişeleriniz boşuna imiş, biz Osmanlılar inancımız, gücümüz var oldukça yenemeyeceğimiz ordu yoktur..” diyecek, saygı sunacak ayrılacak Uc’uBergos’a (Lüleburgaz) dönecekti.

GEÇME NAMERT KÖPRÜSÜNDEN KO APARSIN SU SENİ!.

Kapı açılıp içeri sessizce giren görevlinin elindeki kalaylı tası Hacı İlbegi başını kaldırdığında fark etti. Birden tas elindeki görevli ile göz göze geldiler..                   

Tek söz etmeyen, edemeyen görevlinin suskunluğunu anlayan Hacı İlbegi, ayağa kalkıp görevliye doğru yürüdüğünde görevli, tası uzatırken başını da öne eğmiş öylesine sessiz duruyordu. Anlaşılmıştı; Lala Şahin kararını vermiş canını istiyordu. Bizanslıların, Bulgarların, Sırpların, Macar, Leh ve Avusturyalıların savaş meydanlarında çok uğraşıp alamadıkları canını..

Yaşadığı sürece iki şey bildi; şartlar ne olursa olsun Allah’a- Sultan a şartsız itaat!.. Şimdi bu inançlarının, tüm karşı koymalara rağmen koskoca Karesi Beyliğini Osman Bey ve Orhan Gazi ile Gazi Süleyman Paşa’ya olan sevgi saygı nedeniyle Osmanlı’ya götürüp bağlaması, Rumeli’de fethedilen yerlerde gazileri özel timiyle Osmanlı’ya hizmetinin ödülünü Rumeli Beylerbeyi Rum  dönmesi Lala Şahin Paşa’dan alıyordu. Bir kalaylı tas dolusu agu (zehir)..

Görevlinin, utancından başını öne eğip utanarak uzattığı tası, tek damlasını dökmeden iki eliyle dikkatli ve sıkı sıkı tutarak aldı. Dökmek olmazdı. Koskoca Devletin Rumeli Beylerbeyi Lala Şahin Paşası öyle takdir etmiş, ödül olarak gönderip ikram etmişti. Dedik ya Sultana itaat Allah’a itaatti. Burada devlet de sultan da Lala Şahin Paşa idi.

Elinde kalaylı tas kıbleye döndü. Tövbe edip bildiği duaları okuduğunda görevli dayanamayıp hızla dışarı kendini attı, yoksa; yoksa içerde biraz daha kalsa Hacı İlbegi’nin elindeki tası alıp pencereden dışarı fırlatacaktı. Hacı İlbegi onun farkında değildi. Duası bitip, tekbir ardından kelime-i şehadet getirmeye başladığında buğulu gözlerinin önünde, Rumeli Fatihi, efsane komutanı, can yoldaşı kardeşim dediği Gazi Süleyman Paşa kır atının üstünde bembeyaz elbiseleri, güleç, nurlu yüzü, diğer eliyle de dizginlerinden tuttuğu Hacı İlbegi’nin yağız atıyla ona bakıp bir şeyler işaret edip;

Geçme namert köprüsünden ko, aparsın su seni

İçme namert çeşmesinden koparelesin kurt seni..

Dizelerinde şairin dediği gibi, “Namerde yalvarıp yakarmak bize yakışmaz. İç, bitir şunu da gidelim..” dercesine Hacı İlbegi’ni bekliyordu adeta.

Son olarak; “Eşhedü el la ilahe illallah ve eşhedüenne Muahammeden abdühu verasulüh.” dilinden döküldüğünde elindeki kalaylı tası bir dikişte tek damlasını dökmeden bir dikişte sonuna kadar içip bitirdi. Zehir öylesine kuvvetli idi ki o anda olduğu yere yığılıp ruhunu teslim etti. Ömrünün hiçbir anında korkaktan, alçaktan, namertten, nankörden ; “aman dileyecek” yiğit değildi.

SARAYAKPINAR (SIRPSINDIĞI) MUHAREBESİ ANITI ve TÖRENLERİ

Sevgili okurlarım, yazmış olduğum, birinci sayısı tükenip ikinci genişletilmiş sayısının baskısına hazırlandığım; “Rumeli’de 653 Yıllık Vatan Lüleburgaz  ve Gazi Ali Bey Camii Tarihi” isimli kitabımın ilk baskısını yapmadan önce 23 Temmuz 2010 Cuma günü yani bundan 14 yıl önce, Sırpsındığı Savaşı’ndan 643 yıl sonra Sarayakpınar (Sırpsındığı) Köyü’ne belge bilgi edinmek için gittim. Köylülerle görüştüm. Sırpsındığı Kalesi Köy içindeki askeri garnizon içinde olduğundan izin alıp ziyaret ettim. Askeri garnizonun önderliğinde köyde her yıl 21 Ekim de; “Sırpsındığı Muharebesi Anma Töreni” düzenlendiğini ama bir iki yıldır kutlanmadığını köylülerden öğrendim.. Günümüzde törenlerin kutlanmadığını biliyorum

Köyün içinde: “Sırpsındığı Muharebesi Anıtı“ var. Güzel anlamlı ibarelerin yer aldığı bir anıt. Anıtta;  “Şehit ruhları vatan semalarında dolaştıkça, şanlı bayrağımız göklerde yükseldikçe Türk Milleti ilelebet hür yaşayacaktır.K. Atatürk”. “Bayrakları Bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak eğer uğrunda ölen varsa Vatan dır. Mithat Cemal Kutay”, “Tarihçi Hoca Sadeddin’e göre  Hacı İlbegi; Gazanfer Harp ve İstnadgah-ı Din-i Mübin (Dinizin güvendiği savaş aslanı), “ Sırp Sındığı Savaşı, Osmanlı Devleti’nin imparatorluğa geçiş dönemi olar ak kabul edilir. Yabancı tarihçiler”,  “Türk evladı ecdadını tanıdıkça büyük işler yapabilmek için kendinde kuvvet bulacaktır. K.Atatürk” ve hitabesinde yazan;  “Sırp Sındığı Savaşı. Bu ovada Hacı İlbegi komutasında 10 bin Türk akıncısı, 60 bin mevcutlu Haçlı ordusunu yendi. Türk’ün zeka ve cesareti ile elde edilen bu galibiyet,Osmanlı  Devletine  Avrupa kapılarını açtı. Türk ordusuna yüksek moral gücü kazandıran ve Balkanların egemenliğimize geçmesini sağlayan bu savaş; ayni zamanda Osmanlı’nın Devletten İmparatorluğa geçişidir. Evlad-ı Fatihanın ataları olan Sırpsındığı Şehitleri ile tarih boyunca Türk Milleti’nin zaferleri ve vatanı uğrunda kanlarını döken Aziz Şehitlerimizin ruhları şadol sun..”

Kitabenin sonunda Hacı İlbegi şöyle anlatılıyor: Selçuklu  Beylerinden Karasioğullarının Balıkesir Kumandanıdır. Anadolu Devleti’nin kurucu kumandanıdır. Anadolu ve Paşaeli (Rumeli) fatihleri arasında ün kazanan Hacı İlbegi Dimetoka şehrinin fatihidir. Edirne üzerine yürüyen 60 bin kişilik Haçlı ordusuna 10 bin kişilik Süvari Akıncı Türk Birliği ile Sırpsındığı Savaşı’nda yenen muzaffer Komutandır. Sırpsındığı Savaşı’ndan sonra Balkan ülkeleri Osmanlı Devleti’ne katılmış ve Osmanlılar bu ülkelere asırlar öncesi göç eden Türk kavimleriyle bütünleşip büyük kültür birliği meydana getirerek egemenliklerini 600 yıl sürdürmüşlerdir. Hacı İlbegi bu savaştan sonra ölmüştür.”

Sevgili okurlarım, Kitabede yer alan Atatürk’ün sözü var; “Türk Evladı Ecdadını tanıdıkça, Büyük işler yapabilmek için kendinde kuvvet bulacaktır.” diyor Atamız. Türk evladı ecdadını nasıl tanıyacak yazılan kitaplarla, anıtlarla. Bugünkü ve gelecek kuşaklara bu tür anıt ve eserlerin kuşaktan kuşağa aktarılması için o anıt, eserleri kuşaktan kuşağa sağlıklı bakımlı bırakmak görevimizdir. Sırpsındığı Savaşı Törenleri yine 21 Ekimler de coşkuyla kutlanmalıdır. Bugün 21 Ekim. Sırpsındığı Savaşı’nın 661. yıldönümü kutlu olsun.

Sırpsındığı Savaşı Komutanı Hacı İlbegi, Gazi Akıncıları, bizlere bu Cennet vatanı emanet eden Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarını tüm şehit gazilerimizi minnet ve rahmetle anıyoruz. Ruhları şad mekanları Cennet olsun … 

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP

    SON DAKİKA HABERLERİ