21 Kasım 2024 Perşembe
Büyük romancı Orhan Kemal’in 1952 yılında yazdığı,başta Müşfik Kenter ve arkadaşları olmak üzere birçok sanatçı tarafından filmi ve tiyatrosu yapına Bekçi Murtaza çok anlamlı bir karakterdir ve o günlerin yurttaş yapısını simgeler. Bana göre dünün Bekçi Murtazaları bugünün Hacı Rızaları olmuş durumda. Bekçilikten Hacılığa dönüşümü olumlu olarak düşünmüyorum. 1980 öncesinde meslekler vardı. İnsanlar kentlere göçünce bu işleri yapıyordu. Bugün işsizlik baş sorun ve meslekler değersizleştirildi. Öte yandan ne iş yapılırsa yapılsın dini lakaplar önem kazandı diyebiliriz.
Birleşmiş Milletler, 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 21. maddesinde “Halkın iradesi kamu otoritesinin esasıdır” der. İktidarlar bunu; o halde seçmeni razı edebildiğin sürece iktidarda kalabilirsin diye yorumlar.
Dünyanın en önemli kültürlerinden süzülüp gelen bu topraklarda yaşayıp Bekçi Murtaza veya Hacı Rıza olan karakterlere dönüşen toplumsal yapımız hepimizi şaşırtabilir.Ama şaşıran zat olarak biz, aynı zamanda şaşırtan bireylerden de birisi değil miyiz? Hiçbir şey benim dışımda değil; ben, benler eşittir, biziz. Kısacası toplum böyleyse yüzde 51’den değilim diye övünmek bir ayrıcalık getirmiyor bizlere. Birlikte eziliyor, birlikte acı çekiyoruz.
“Halkın iradesi” tanımın algısı maalesef çoğunluğu elde tutmak, razı etmektir. Türk Dil Kurumu sözlüklerinde; Rıza, razı olma, isteme, istek anlamında olup rıza göstermek, rızası olmak şeklinde kullanılır. Rıza aynı anlamda bir erkek ismidir.
İktidarlar bizlerden hep Rıza olmamızı ister. Eğitim sistemi Rıza olmasistemini besler. Rıza’lara biçim vermekte en etkilidir. Yetişkinlerin ve devletin otoritesi, denetim ve gözetimi ile disipline ediliyor, itaate, Rıza olmaya alıştırılıyoruz.
Hiçbir iktidar özgür eğitim istemez. Sisteme uyan Rıza’lar ister. Eylemlerimiz kişiliğimize ihanet ettikçe benimseniyor, seviliyoruz.Bu nedenle de toplumun bizler için belirlediği hedeflere odaklanıyoruz. Başkası için yaşayan Rıza’lar olduk.
Bu arada sorgulamayı unutuyor, robotlaşıyoruz. Sömürülmeye razı olan bizler sömürmeyi de normal görüyor ve “çalar ama yapar” sisteminde ne kadarını çalabilmeli kriterini tartışıyoruz. Başkaldırmak, isyan etmek, haykırmak, sistemin dışına çıkmak savrulmak olarak görülüyor.Delilik göstergesi sayılıyor.Hasta bir topluma uyum sağlamak sağlık ölçütü kabul ediliyor.
Aslında toplumda olan birçok olumsuz duruma razı değiliz ama Rıza olduğumuzdan sessiz kalıp bir şey demiyoruz, diyemiyoruz. Pasif, silik, sinik Oblomow’lar oluyoruz.
Hacı Rıza tipine uygun toplumsal yapımız olmasa;Reşit olmayan bir kız çocuğuna tecavüz edenlerin yargılandığı davada “rızası varmış” denebilir mi?Yerelin yüzde 60-80 oyla seçtiği yerel idareciler görevden alınabilir mi? Usulsüz atanan kayyım belediye meclis üyelerinin belediye binasına girişini engelleyebilir mi?İktidara yakın yerel idareler ihya edilirken muhalif belediyelere verilen hakları borçlara karşılık, verirken kesilebilir mi?İktidar sözcüleri muhaliflere her gün küfürlü hakaret ederken ses çıkarmayan adalet dağıtıcıları iktidara yapılan her basit benzetmelere dava açabilir mi?
Daha çooook örnekler görebiliriz Rıza’lık durumumuzu kanıtlayan.
Kentimize dair; Meriç kanala dönüştürülürken, Söğütlük İzzet Arseven Kent Ormanı iğdiş edilirken, doğamız; adında ‘çevre’ olan bakanlık tarafından yok edilirken, şehirlerimiz; adında ‘şehircilik’ olan bakanlık izniyle talana açılırken sessiz durulabilir mi?
Dünün Murtazaları bugün Hacı Rıza oldu. Bekçi Murtazalar patronuna şirinlik adına kendi kafesi içinde çıkmazda sıkışıp kaldı. Ne işçiler ve mahalleliler sevdi onu ne de patronu sevdi. Toplum olarak da Murtaza’ların yurttaş olmasını, örgütlenmesini başaramadık.
Bugün de Hacı Rıza’lar aynı durumda. Patronları (iktidar) tarafından seviliyor iseler de aslında gönül sevgisi değil bu. İktidarın devamı için çıkarların gereği karşılıklı bir uzlaşma oluşmuş durumda. Günü geldiğinde birer aparat gibi kullanılıp atılacaklarını biliyorlar. Ve elbette korku ve sindirilmişlik de belirleyici.
Rıza olmayanlar Rıza’lara bu durumu iyi açıklamalı ve geleceğe dair insan hakları ilkeleri ve daha iyi yaşam umudu ve güveni verilebilmeli. Bu umut boş çıkarılmadığında özgür yurttaşlar olabilmenin şafağındayız demektir.
.