03 Aralık 2024 Salı
Bir haftadır yollardaydı. Yarı aç yarı tok sadece geceleri yol alıyor, gündüzleri ormanda saklanarak dinleniyor, gece tekrar yollarda oluyordu.
Çıktığı köyünden aldığı yol tariflerine göre hep doğuya doğru yol alırsa bir hafta içinde sınıra gelmiş olması gerekiyordu. Saklandığı meşelik içinde çevreyi dinleyerek torbasında kalan son yarım somunu ikiye kırarak iştahla yedikten sonra matarasını kafasına dikerek çoğunu içti.
“İlk rastladığım dereden doldurmalıyım” diye düşündü. Yorgun olduğunu hissederek olduğu yere gocuğunu yere sererek başının altına sırt çantasını koyduğu gibi uyuması bir oldu.
Duyduğu seslerden ürkerek kıpırdamadan seslerin nereden geldiğini anlamaya çalıştı. Meşeliğin arasından yol tarafını görmeye çalıştı, bir öküz arabasıydı geçen.
“Deehhh, deehhhh hadi evlatlarım az kaldı, şu tepeyi de aştık mı ondan sonrası bizim memleket.”
Kulaklarına inanamadı kaçak Mehmet. Biraz sonra meşeliğin alt tarafından arabanın önüne çıktığında arabacı tedirgin gözlerle bakarak şöyle bir duraksadı:
“Kaçakım arabacı dayı, adım Memet. Türkiye’ye gitmem lazım, ne tarafta sınır?
Arabacı Deli İbrahim şöyle bir süzdü genç adamı baştan aşağı:
“Belli bu kaçak, bunda yalan söyleyecek ya da eşkıyalık yapacak göz yok, anlarız şimdi” diye düşünerek;
“Neden kaçıyorsun Memet?”
“Sorma başıma geleni dayı, gavurun biri ablama sulandı, ben de tepeledim onu, onuştan kaçıyorum memleketime işte.”
İki saat sonra sarıldığı yorganların arasından Deli İbrahim’in sopasını dürtmesiyle başını dışarı çıkardı genç Memet. Sıcaktan terlemiş, sınırda Bulgar askerlerinin seslerini duyunca çok korkmuştu.
Yorganların arasına sararak sınırdan geçirmişti Memet’i Deli İbrahim. Sınırda Bulgar askerleri arabaya şöyle bir baktıktan sonra geçiş izni vermiş, sınırı geçtikten 15 dakika sonra Uzgaç yakınlarında arabayı durduran Deli İbrahim Memet’in arabadan inmesi için yorganları açarak ona yol vermişti.
Deli İbrahim’in elinden öperek helallık isteyerek yola çıktı Memet. Deli İbrahim uzun süre arkasından baktı Memet’in. “Yolu açık olsun, gariban, yurdu, yuvası yok, bakalım nereleri mesken tutacak kendine” diye söylendi arkasından.
Memet iki günlük yolculuktan sonra akrabalarının yaşadığı Ortakçı köyüne ulaştı. Karnını doyurabilmesi için ilk önce bir iş bulması gerekiyordu ve köyde Ali Ağa’lara çırak girdi köye geldiği gibi.
Ortakçı’da bir süre sonra komşu kızları Habibe’yi kaçırarak evlenir. Soyadı kanunu çıktığında kendisine verilen Özkan soy isminden sonra lakabı olur “Özkan Mehmet”
Sıkıntılı yıllardır Türkiye ve Dünya için. Genç askerliğini yapar önce, ihtiyatlık için çağırırlar sonra. Ve 2.Dünya Savaşı yıllarında bir daha gider askerliğe. Gençlik yıllarına üç askerlik anıları ekler.
Zor yıllardır aynı zamanda 2.Dünya Savaşı zamanı ve açlık dönemi. İlk oğlu ve kızı olduğu zaman açlık yıllarına denk gelmiş ve tarlada, kırda bütün uğraşları aç kalmamak uğruna olmuştu yıllar boyunca.
Türkiye’ye geldikten sonra kısa süren çıraklık döneminin ardından aldığı iki öküzle yeni tarlalar açmış, evini, düzenini kurmuş Özkan Mehmet. Tek sermayeleri olan iki öküz ve sabahtan akşamlara kadar, yaz kış çalışarak büyütürler kızanlarını Özkan Mehmet ve karısı Habibe.
Sıcak yaz aylarında tarlada orak biçerken araba altında gölgede yatan evlatlarının yanında elini arabanın altından dışarı çıkarır ve havanın çok sıcak olduğunu görünce tek oğluna kıyamaz ama; “Kızlar hadi bakalım dışarı, bi sıra biçin de öyle gelin araba altında” diye kızlarını koşar işe. Ne de olsa tek oğul, üç kız, üstelik de kızlar ele gidecekler, ama ona çocuğu bakacak, onu düşünür Özkan Mehmet.
Önce tek oğlunu evlendirir, sonra sırasıyla kızlarını yakın köylere gelin eder. Torunlar gelir arka arkaya sayısını unuttuğu. Yaşlılığında en çok sevdiği sarma cıgarasıyla ceviz, dut ağaçları altında köyün diğer yaşlılarıyla bir araya gelerek Bulgaristan anılarını anlatmaktır.
Yaşlılık dönemlerinde iki defa giderler Habibe’siyle birlikte Bulgaristan’a. Akrabalarını, doğdukları memleketlerini görmeye. Döndükten sonra da İstanbul, İzmir, Balıkesir, Çanakkale nerede akrabaları varsa hepsini aylarca sürecek bir yolculukta ziyaret ederler, özlem giderirler.
Köye döndüklerinde ilk uğradıkları ev hep kızlarının evleri olur Habibe kadının. Özkan Mehmet ne kadar oğluna düşkünse o daha da çok kızlarına düşkündür. Hele uzak köye verdikleri büyük kızı Fatma’yı en çok özleyecektir son yıllarında. Yaşlılığında arada biner Ortakçı minibüsüne ve şoföre tembihler “Beni Kayapa alçağında indir, güve gelip motorla alcak beni ordan…”
Dönemin şartları içinde geldiler, çalıştılar, ürettiler, ama geldikleri toprakların özlemini hep yaşadılar oraları hiçbir zaman unutmadılar.