DOLAR 34,4377 -0.08%
EURO 36,3391 -0.04%
ALTIN 2.960,290,87
BIST 9.295,812,92%
BITCOIN 33758634,64%
Edirne

HAFİF YAĞMUR

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

BÜLENT AYAN

BÜLENT AYAN

18 Kasım 2024 Pazartesi

    KOMŞU KOMŞU! HU, HU!…

    KOMŞU KOMŞU! HU, HU!…
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Asgari ücret ne olacak dersiniz?

    Yeni bir yıl daha yaklaşırken yine bu soru ile yatıp kalkmaya başladık.

    Kimine göre 24 bin…

    İYİ Parti’ye göre 28…

    CHP’ye göre de 30…

    Devamı:

    -Bunun altında biz yokuz!

    **

    Adalet ve Kalkınma Partisi işbaşında…

    2002 yılında asgari ücretle 7 çeyrek altın alınabiliyor.

    Bugün ede ede ancak 3 çeyrek altın ediyor.

    Her ay 4 çeyrek altın buhar.

    Bakalım yenisi kaç çeyrek altın karşılığı olacak?

    Top, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda…

    Hokus, pokus!

    **

    Cuma günü akşam üzeri ekmek almak için fırına gittim.

    Bizim sütçü Rüstem…

    Hemen hemen haftada bir köyünden 5 litre süt getiriyor bize…

    Litresi otuz.

    Ne zaman geleceğini sordum…

    Yanıt:

    -Aga bıraktık sütçülüğü. Kurtarmıyor. Yokuz!

    **

    İsmi telefonumda “Sütçü Rüstem” olarak kayıtlı…

    Demirhanlı Köyü’nden.

    Önce babası getiriyordu, belki 30 yıl oldu. Rahatsızlanınca bırakmak zorunda kaldı.

    Bunun üzerine çocukları İsmail ve Rüstem Edirne’de bir fabrikada çalışmalarına rağmen işi sırtladı.

    Ne var ki pekçok genç gibi İsmail, sütçülüğü de, Edirne’yi de terk edip Çorlu’da bir fabrikanın işçisi oldu.

    Bunun üzerine Rüstem tek başına kalsa da işi bir hayli sürükledi.

    Ancak, bugüne kadar dayanabildi.

    Sonunda “Yokuz” dedi, artık o da kardeşi İsmail gibi yeni asgari ücreti bekleyen fabrika işçisi..

    **

    Merkeze yaklaşık 15 kilometre mesafedeki Demirhanlı, Edirne’nin marka köylerinden.

    Adını zamanında o yörede bulunan tüccar ve gezginlerin konakladığı dev demir kapılara sahip bir handan aldığı söylenir..

    Geçmişte burada 1035 dönümlük alana havaalanı dahi yapılacaktı.

    Hatta 1997 yılında kazma vuruldu, ancak sadece pist dolgusu yapıldı, sonra idare açıkladı:

    -Yokuz!

    Ne havaalanı?

    Ne yazık ki okulu bile uçtu, kapalı!

    Kızanlar yıllardır ‘taşımalı’…

    **

    Demirhanlı’nın nüfusu 1965’te 778.

    Bugün ise yarısından da az, 300 küsur.

    Ülke nüfusu 85 milyonu bulurken ters orantının ta kendisi!

    Rüstem giderek ağırlaşan ekonomik koşullar nedeniyle üretirken fakirleşen halkın önlerini görememeleri yüzünden köyde genç kalmadığını söylüyor.

    Sadece gençler mi?

    İnekler de öyle!

    Zamanında bin 500 inek bulunan köydeki hayvan sayısı giderek parmakla gösterilecek duruma kadar gerilemiş.

    Eeee, insan yoksa inek de yok!

    **

    Çok bilinen bir tekerlemedir:

    Komşu komşu! Hu, hu!…

    …Balta nerde / Suya düştü / Su nerde / İnek İçti / İnek nerde / Dağa kaçtı / Dağ nerde / Yandı bitti kül oldu…

    Durum maalesef bu!

    Devamını Oku

    ÜNLÜ MÜZİSYEN KEMAL BATANAY ANLATIYOR

    ÜNLÜ MÜZİSYEN KEMAL BATANAY ANLATIYOR
    2

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Bugün ne yazacağımı düşünürken?

    Dün, 10 Kasım’dı.

    Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 86. ölüm yıldönümü.

    Bir kez daha saygı, minnet ve özlemle andık…

    Ruhun şad olsun Atam…

    **

    Aşağıda satırlar bir alıntı. Ciddi bir kaynak.

    İlk defa gözüme ilişti. Oldukça etkilendim…

    Edirne için oldukça önemli diye düşündüm…

    İlk kez okuyan olabilir diye de…

    **

    ÜNLÜ MÜZİSYEN KEMAL BATANAY ANLATIYOR.

    (Tambur Virtiyözü Ercüment Batanay’ın babası)

    Soğuk bir kış günü Cuma Namazı için hazırlık yaptıktan sonra erkenden Edirne de Üç Şerefeli Cami’ye gittim.

    Cami avlusu Cuma için hareketlenmiş, cemaat camiye girmeye başlamıştı. Bu ulu mabed karşısında ecdadımızın büyüklüğünü bir daha derinden hissettim.

    İçimde camiye girip Kur’an okumak arzusu uyandı. Doğruca müezzin mahfilinde yer almış bulunan müezzinlere yaklaşarak hâfız olduğumu ve Kur’an okumak istediğimi söyleyerek izin istedim.

    “Bir subay, hem de hâfız” diyerek çok sevindiler ve:

    – “Tabii lütfedersiniz, buyurunuz, okuyunuz efendim” dediler.

    Mahfile çıktım aralarında yer açtılar. Oturdum ve Kur’an okumaya başladım.

    Kısa zamanda da cami lebâlep doldu. Cemaat huşû içinde sessizce beni dinliyordu.

    Cuma saati geldi, ezan okundu ve ilk sünnet kılındı. Müezzinbaşı iç ezanı da benim okumamı işaret etti. Bu teklifi kabul ettim. Bütün vücudumu dinî bir heyecan sarmıştı.

    Hicaz makamında müessir bir ezan okudum. Namaz bittikten sonra cemaatin büyük ilgi ve sevgi gösterisi arasında kalmışken bir er bana yaklaşarak:

    – “Efendim, kumandanım sizi istiyor” deyince “Eyvah resmî elbise ile ezan okuduğum için usule aykırı bir iş yaptık” galiba diye endişe ve korkuya kapıldım.

    Maiyeti ile avluda bekleyen kumandana yaklaştım.

    Bu Anafartalar’da savaşın akışını değiştiren dâhi, efsane kumandan Albay Mustafa Kemal idi. Heyecanım bir kat daha arttı.

    Ne ile karşılaşacağımı bilemiyordum…

    Bana:

    – “Oğlum terbiye görmüş güzel bir sesin var. Okuduğun ezanı çok beğendim ve duygulandım.  Seni tebrik ederim” deyince biraz rahatladım.

    – “İsmin?” – “Kemal Efendim”

    – “Adaşmışız. Hangi kıtada bulunuyorsun?”

    – “Efendim, 16. Telgraf Bölüğü’nün hesap memuru olarak tayin edildim.”

    Yaverine:

    – “İsmini ve kıtasını yaz” dedi, sonra bana dönerek:

    – “Oğlum! Edirne’de kaldığımız süre içinde ben Cuma Namazı’na hangi camiye gidersem sen de o camiye gelecek iç ezanı okuyacaksın.”

    – “Baş üstüne efendim” diyerek kumandanı selâmladım.

    Sonra Mustafa Kemal maiyetiyle beraber camiden uzaklaştı.

    Hafta içinde yaveri Ali Rıza Bey beni arayarak Mustafa Kemal’in Cuma Namazı için Selimiye Camisi’ne gideceğini ve benim de orada hazır bulunmamı Kur’an ve ezan okumamı, ayrıca durumun cami görevlilerine de bildirildiğini söyledi.

    Cuma günü erkenden hazırlık yaptım. Selimiye Camisi’ne gittim.

    Mimaride hacim, çizgi ve en güzel ölçülerin gerçekleştirildiği bir cami, dinî heyecanın en yüksek seviyeye ulaştığı bir mekân.

    Bu mâbedde Kur’an ve ezan okumayı ne kadar çok arzu etmiştim.  Bu duygular içinde doğruca müezzin mahfiline çıktım. Müezzinbaşıya kendimi tanıttım.

    Bilgisi olduğunu, istediğim zaman Kur’an okumaya başlayabileceğimi söyledi. Mânen de okumaya hazırdım. Cuma vakti girinceye kadar Kur’an okudum. Sesime hâkim ve rahattım.

    Caminin iç mekânının güzellik ve ihtişamı, cemaatin kalabalık oluşu da beni coşturdu, okuyuşuma heyecanıma tesir etti. Duyduğum zevk ve huzuru anlatamam. İç ezanı da aynı hal içinde aşkla okudum.

    Namaz çıkışı etrafımı saran meraklı, takdir ve hayranlıklarını ifade eden cemaat arasından yine avluda maiyetiyle beni bekleyen Mustafa Kemal’e selâm verdim.

    Elini uzattı, hemen elini öptüm.

     Bana: – “Oğlum! Bugün yine bizi yaktın.

    Gelecek haftaya hangi camiye gidersem sen de oraya geleceksin.” Ertesi hafta Eskicami’ye gitmem emredildi. Orada da Kur’an ve ezan okudum. 

    Hafta arası görev başındayken bir telefon geldi.

    Yüzbaşı Ali Rıza Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın yatsı namazından sonra ikametgâhında beni beklediğini, kendisinin de bana refakat edeceğini bildirdi.

    Ali Rıza Bey’le buluşarak Mustafa Kemal’in huzuruna çıktık. Oturmamı ve rahat olmamı söyledi.

    Sonra söz mûsikiden açıldı.

    Mûsikiyi kimlerden ve hangi eserleri meşkettiğimi sordu. Sonra bana:

    – “Birkaç eser oku da dinleyelim” dedi.

    – “Efendim, daha çok klasik formda eserler geçtim” dedim ve Dellâlzâde İsmâil Efendi’nin, Isfahan makamında nakış yürük semâisini okumaya başladım.

    “O güzel gözlerine hayran olayım, O şirin sözlerine hayran olayım.

    ” Sonra Tab‘î Mustafa Efendi’nin bayatî nakış ağır semâisini okudum. “Çıkmaz derûn-ı dilden efendim muhabbetin, Kurbanın olduğum, bize yok mu mürüvvetin.”

    Mustafa Kemal de hafif bir sesle hatasız, usul vurarak bana eşlik etti.

    Kendisi, Leylâ Hanım’ın (Saz), hüzzam makamında:

    “Harâb-ı intizar oldum aman gel aman gel Yeter üzme efendim her zaman gel heman gel” şarkısını usul vurarak okumaya başladı.

    Benim de okumamı istedi. Musiki faslı böylece gece geç vakte kadar devam etti.

    Onun musiki bilgisi, zevki ve eserlere hâkimiyeti bende büyük hayranlık uyandırdı. Bende derin izler bırakan bu hatırayı hiç unutamam.

    Onun Osmanlı kültürü içinde yetişmiş, yoğrulmuş bu şahsiyetine daima hayranlık duymuşumdur…

    Kemal Batanay II. Dünya Savaşı’nda yedek subay ve hesap memuru olarak Kilyos’ta Karadeniz Boğazı muhafızlığında on dokuz ay ihtiyat zâbiti olarak askerlik yaptı. 31 Ekim 1942’de terhis oldu.

    Necdet Topçuoğlu

    Kaynak:

    (Prof.Dr. Muhittin Serin, Kemal Batanay, Bestekâr, Tambûrî, Hattat, Hâfız, İstanbul 2006) …’

    Devamını Oku

    KARAAĞAÇ

    KARAAĞAÇ
    2

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Yine aylardan Kasım…

    Kış mevsiminin habercisi.

    Altı gün sonra 10 Kasım…

    Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 86. ölüm yıldönümü…

    Diğer yanda merkezde 25 Kasım olmak üzere ayın 27’sine kadar bölgenin dört bir köşesinde kurtuluş bayramları…

    **

    Yıllar önce Kasım aylarında tir tir titrerdik.

    Öğrenciliğimi anımsıyorum, 25 Kasım törenlerinde soğukta/buz tutardık…

    Şimdi öyle mi?

    İklim değişikliğini film gibi izledik…

    Çiftçinin buğday Ekim ayı artık Kasım’a sarktı…

    Kasımpatılar da neredeyse Aralıkpatına dönüştü.

    Meteoroloji bugünden itibaren düşüşten söz ediyor…

    Ne var ki, 30 günlük hava tahmin raporlarında Edirne’de sıfırın altında sıcaklık değerinden yine de söz edilmiyor…

    **

    Edirne ve de özellikle Meriç Nehri’nin öte yakasındaki Karaağaç, Edirne Valiliği’nce 1-3 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilen Topraktan Sofraya Gastronomi Festivali dolayısıyla rengarenk bir 3 gün yaşadı.

    Havaların da elverişli olması nedeniyle Saray Mutfağı’ndan Rumeli Mutfağı’na birbirinden eşsiz unutulmaya yüz tutmuş lezzetler Edirne’nin nefes alınan bu nezih köşesinde yüzlerce katılımcı ile buluştu…

    Kentin son dönemde marka değeri giderek artan bu güzel sayfiye yeri defile ve halk oyunları gibi pekçok etkinlikle adeta bayram alanına dönüştü…

    **

    Karaağaç…

    “Küçük Paris…” olarak anılır…

    Bir zamanlar kentin dinlence ve eğlence merkezi…

    Her evin bahçesinden piyona seslerinin yükseldiğinden söz edilen yer..

    Çeşitli Avrupa ülkesinin konsolosluklarının bulunduğu güzide yerleşim bölgesi…

    **

    1920-1923 yıllarında Yunan işgaline uğradı…

    Kurtuluş Savaşı’ndan sonra yapılan Mudanya Anlaşması ile Meriç nehri Türk-Yunan sınırını oluşturdu.

    Lozan Konferansı sonunda 15 Eylül 1923 tarihinde savaş tazminatı olarak barış yoluyla Türkiye’ye  verildi…

    **

    İşte o tarih Karaağaç’ın kurtuluş günü…

    Ne var ki, 101 yılı geride bırakan bu önemli günü birkaç duyarlı isimden başka hatırlayan olmadı…

    **

    CHP’li Belediye Başkan Vekili merhum Cavit İslatince Karaağaçlı…

    1990’lı yıllarda onun döneminde belediyenin önderliğinde birkaç 15 Eylül burada kurtuluş törenleri düzenlendi.

    Edirne Belediyesi’nce bu özel tarihin Karaağaç’ın kurtuluş günü olarak kabul edilmesi için Mahalli İdareler’e girişimlerde de bulunuldu.

    Ancak,  kabul görmedi.

    Bir anlamda unutuldu, gitti…

    **. 

    Karaağaç’taki Gastronomi Festivali’nde bir konser de vardı…

    “Nehrin Ötesi” Konseri…

    Evrim Kaşıkçı, müzisyen dostu Yunanlı Nikos Grammatidis ile birlikte sahne aldı…

    Nikos Grammatidis, sınırın hemen ötesinden…

    Hem de aynı yağmur bulutlarının ıslattığı Rum halkının mübadelede Karaağaç’tan Yunanistan’a göç ettikten sonra terk ettikleri yere atfen kurdukları Neo Orestiada (Kumçiftliģi) kentinden…

    **

    Karaağaç, barışın adı…

    Her 15 Eylül’de burada barış şarkıları nasıl olur?

    Devamını Oku

    LOZAN, KARAAĞAÇ, MERİÇ

    LOZAN, KARAAĞAÇ, MERİÇ
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    7 yıl önceki bir yazımdan…

    **

    Adı Hüseyin.

    Memur emeklisi.

    Aslen Giresunlu.

    “Mütekait” olunca Edirne’den ayrılamamış…

    Geçenlerde gazetemize ziyarete geldi.

    Meriç üzerine yapılan köprüden ve referandumdan söz ettik.

    Memlekette Hüseyin’e “İsin” diye seslenirlermiş.

    Evin en küçüğü olması nedeniyle yaş 60’ı geçse de o her zaman “Küçük İsin”miş.

    Giresun’a gittiğinde yine “Küçük İsin” aşağı, “Küçük İsin” yukarı!

    Yıllar önce Edirne’ye tayin olduğunda kadının biri yakınına “İsin” diye seslenince şaşırmış.

    Meğer, Edirne’nin Meriç ilçesinde de “Hüseyin”e “İsin” derlermiş.

    Giresun nire, Meriç nire?

    **

    Meriç Nehri üzerinde yapılan köprünün artık kaçarı yok.

    Niye mi?

    Çünkü, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzayı attı.

    Referandum tarihi belli: 16 Nisan.

    Bu yüzden açılışı için bugüne kadar defalarca tarih verilen alternatif köprüye önümüzdeki 2 ay içerisinde mutlaka bir tören yapılacak.

    Ne var ki hala bir ismi yok.

    Küçük İsin, “Lozan” konulmasından yana.

    Kimi, “Demokrasi” diyor.

    Ancak, ençok telaffuz edilen ise “Dr. Mehmet Müezzinoğlu.”

    Küçük İsin ile bu konuyu laflarken “Ankara’da Hürriyet Meydanı neresi?” diye sorunca hepimiz öyle bir duraksadık.

    Ancak kendisi durmadan devam etti:

    “Kızılay Meydanı” dedi.

    Ardından da Kızılay’ın o meydanda binası olduğu için vatandaşın öyle söylemeye alıştığını ekledi.

    O köprüye elbette bir isim verilecek.

    Asıl olan, bakalım vatandaş daha sonra ne diyecek?

    Belki, “Yeni Köprü”.

    Belki de, “Karaağaç Köprüsü”

    **

    Bu yazıyı 2017’de yazmışım.

    Peki, “İsin” kim?

    “İsin”, Edirne’nin efsane kamu görevlilerinden Hüseyin Önder.

    Trafik başkomiseri.

    Yenidoğan Çetesi nedeniyle o köprünün ismi yeniden gündeme gelince kendisini aradım.

    Yanıtı yine tek ve net:

    Lozan!

    **

    Bu saatten sonra, neden olmasın?

    **

    Tarihten bir yaprak:

    Karaağaç…

    15 Eylül 1923, Meriç’in öte yakasındaki müstesna köşenin kurtuluş günü.

    Geçmişte tören yapıldığını da anımsıyorum.

    Ne var ki, geçen ay itibarıyla 101 yılı geride bırakan bu önemli günü birkaç duyarlı isimden başka hatırlayan olmadı…

    Edirne Yunanlılardan 25 Kasım 1922 tarihinde, Karaağaç ise neredeyse bir yıla yakın bir süre sonra, 15 Eylül1923 tarihinde teslim alındı.

    Kurtuluş Savaşı sonrası Mudanya Anlaşması ile Meriç nehri Türk-Yunan sınırını oluşturdu.

    Lozan müzakerelerinde Yunan ordusunun savaşı kaybetmesinden ve Anadolu’da yaptığı tahribattan dolayı dört milyon altın frank savaş tazminatı olarak istendi. Yunanistan bu tazminatı karşılayamadı.

    Sonuçta Karaağaç ve Bosna köy civarı barış yoluyla Türkiye ye verildi.

    **

    Lozan, Karaağaç, Meriç…

    Tarih, renk, ahenk!

    **

    “İsin”in esin kaynağı işte bu! 

    Neden olmasın?

    Devamını Oku

    MEMLEKETİM!

    MEMLEKETİM!
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Bir memleket fıkrası…

    **

    Muhtar köylerine gelen milletvekiline dert yanar:

    -Çok büyük iki sorunumuz var!

    Vekil hemen atılır:

    -Lafı mı olur muhtar? Söyle halledelim.

    Muhtar birinci sorun olarak köyde sağlık ocağı bulunduğunu ancak doktor olmadığını anlatır.

    Vekil bunun üzerine, Sağlık Bakanı’nı hemen arayıp durumu bildireceğini belirttikten sonra, cep telefonunu çıkararak birisiyle konuşmaya başlar ve ardından muhtara döner:

    -Tamamdır. Doktor yarın sabah köyde olacak!

    Ve, arkasından ekler:

    -İkinci sorun nedir?

    Muhtar, vekile yanıt verir:

    -Köyde hiçbir cep telefonu çekmiyor!

    **

    Helal olsun muhtara, yememiş!

    Ama dinle muhtar kardeşim:

    Telefonlar çekince mazot, gübre, zirai ilaç girdileri yetmezmiş gibi bak bir de böyle giydirecekler?

    Bizzat yaşadım…

    Yıllardır aynı GSM hattını kullanıyorum.

    Geçen Eylül ayında ödediğim fatura bedeli 206,90 TL.

    Bu ay ne geldi biliyor musun?

    Tam 554,90 TL.

    Arada 348 TL gibi uçuk bir fark bulunuyor…

    Yüzde kaç zam?

    Vay memleketim!

    **

    Türk edebiyatının en ünlü şairlerinden Nazım Hikmet en çok bilinen şiirlerinden birisi olan Davet’te “Bu memleket, bizim…” diye seslenir…

    Yıllar geçmiş…

    **

    İşte o güzelim memlekette bugün yaşadıklarımız…

    Bunlar daha dünküler:

    **

    Şeytanın bile 40 yıl düşünse aklına gelmeyecek Kredi Kartı limitinden 750 TL alma hikayesi…

    **

    At eti, katır eti, eşek eti, domuz eti muhabbetleri…

    **

    Yenidoğan çetesi, bebek katliamları…

    **

    Vay memleketim!.

    Devamını Oku